Serbest Kürsü Derin Kaşıkçı 5 Eylül 2025
Patriyarkal kapitalist sistem, kadınları da, hayvanları da, doğayı da aynı mantıkla “öteki”leştiriyor. Erkek ve sermaye merkezli bir dünya kuruyor; geri kalan her şeyi sömürülecek kaynak, kullanılacak araç olarak görüyor. Kadın emeğini görünmez kılan, hayvan bedenini meta haline getiren, doğayı yağmalayan aynı tahakküm aklıdır. Bu nedenle kadınların özgürleşme mücadelesi ile hayvanların yaşam hakkı mücadelesi birbirinden kopuk değil; aynı kökten beslenen ortak bir hattın parçalarıdır.
Kadınların maruz kaldığı şiddet ve sömürü uzun yıllar boyunca görünmez kılındı. İfşalarla birlikte kadınlar susturulmayı reddetti, sesleri çoğaldı ve sistemin çürümüşlüğü açığa çıktı. Bugün hayvan hakları için de benzer bir kırılma yaşanıyor. Barınak ifşaları, hayvanların aç bırakıldığını, şiddete uğradığını, öldürüldüğünü gözler önüne seriyor. Ancak tıpkı kadınların yaşadığı şiddette olduğu gibi, hayvanlara yönelik şiddetin failleri de büyük oranda cezasız kalıyor. Çünkü sistem, failleri cezalandırmaktan değil, tahakkümü sürdürmekten yana işliyor.
Hayvana şiddet, tıpkı kadına şiddet gibi politiktir. Çünkü bir bireyin, bir türün ya da bir cinsiyetin sistematik olarak ezilmesi keyfi değil, bilinçli bir toplumsal düzenin ürünüdür. Kadın cinayetleri nasıl “özel mesele” değilse, hayvan cinayetleri de değildir. Bir kadının gece sokakta korkmadan yürüyebilme hakkıyla bir köpeğin sokakta korkmadan yaşayabilme hakkı arasında doğrudan bir paralellik vardır.
Bu paralellik yalnızca şiddetin görünür kılınmasında değil, maruz kalınan şiddetin türlerinde de geçerlidir. Kadınlar da hayvanlar da cinsel şiddete maruz bırakılmaktadır. Bu, iktidarın bedenler üzerindeki denetiminin en çıplak halidir. Kadına tecavüz ile hayvana yönelik cinsel saldırı, aynı erkek egemen tahakkümün ürünüdür. İktidar, kontrol altına aldığı her bedeni sömürülecek, cezalandırılacak bir nesne haline getirir.
Cezasızlık politikası da bu düzenin işleyişini açığa çıkarır. Kadın cinayetlerinde faillerin cezalandırılmaması onları cesaretlendirirken, barınaklarda ve sokaklarda hayvanların öldürülmesinde cezasızlık aynı işlevi görüyor. Her iki durumda da şiddet kurumsallaşıyor. Bu yüzden parçalı mücadele yetmez; kadınların, hayvanların, doğanın ve tüm ezilenlerin kurtuluşunu birlikte savunmak zorundayız.
Bugün kadın örgütlerinin “Kadınları, çocukları, hayvanları koruyacağız” pankartlarıyla sokakta yaşayanları hayvanların yaşam hakkını savunmak için en önde yürümesi tesadüf değil. Bu, duygusallık değil, ortak ezilmişliğin bilincidir. Tarih boyunca da kadın hakları savunucuları, hayvanların yanında olmuştur. Sosyalist feminizm bize bütüncül bir özgürleşme perspektifi sunar: Kadın, işçi, hayvan, doğa – hepsi aynı düşmana, yani bu sömürü ve tahakküm düzenine karşı birleşmek zorunda.
Kadın ve hayvan özgürlük mücadelelerinin paralelliği önümüzde muazzam bir örgütlenme fırsatı açıyor. Çünkü özünde savunduğumuz şey aynıdır: Yaşam hakkı, onurlu ve özgür bir yaşam sürme hakkı. Patriyarkal kapitalist düzen yaşamı yok sayarken, biz yaşamı savunuyoruz. Bu nedenle kadın cinayetlerinin politik olduğu gibi, hayvan cinayetlerinin de politik olduğunu haykırıyoruz. Ve biliyoruz ki bu ortak mücadele yalnızca alanımızı genişletmekle kalmaz; çok daha fazla insanı adalet, eşitlik ve özgürlük hattında örgütlememizi sağlar.
Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sâba Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Selen Küçükseller
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖