Background

İki Asırlık Bilmece: Aşırı Çalışma…                                            

“Büyük İnsanlık”, artık dünyada ve ülkemizde bir yandan antidepresanlarla insanları “yatıştırıp” kimyasallar, olmadı uyuşturucular aracılığı ile “kimliksizleştirip” düzen içi kılmaya, robot işçi yapmaya çalışırken, diğer yandan uyumlu işçiler yani işçi robotlar üretmeye çalışıyor.

Bugün hepimizin gözlemlediği, neden böyle oluşu konusunda çeşitli gerekçeler bulduğu ya da bulamadığı bir durumdan bahsedelim ve soru soralım isterseniz: Neden kimimiz aşırı çalışırken, kimimiz işsiz?

Mevcut 2003 tarihli, halen yürürlükte olan İş Yasası’na göre haftalık çalışma süresi 45 saattir. Peki, gerçekte buna uyuluyor mu?  Neden kimimiz 10-12 saat çalıştırılırken, kimimiz işsiz? Türkiye İstatistik Kurumu verilerine1 göre, çalışabilir durumdaki 65 milyon kişinin sadece 22 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda. Sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de milyonlarca işsiz var.

İki Asırlık Bilmece

1863 yılında İngiltere’nin Blackburn kasabasında, pamuk ipliği işçilerinin broşüründe2 şöyle yazıyor:

“Sormak isteriz, bu aşırı çalıştırma uygulamasının patronlarla işçiler arasında iyi ilişkiler kurulmasında olumlu bir etkide bulunması mümkün müdür? Aşırı çalıştırılan işçiler de zoraki aylaklığa mahkum edilmiş olanlar (condemned to forced idleness) kadar bu haksızlığın pençesinde kıvranmaktadır. Adil bir dağıtıma gidilse, bu bölgede herkesin günün bir parçasında çalışmasına yetecek kadar iş var. Bir kısım işçi sadaka ile geçinmek zorunda kalırken diğer bir kısım işçi aşırı derecede uzun saatler boyunca çalıştırılacak yerde, hiç değilse bugünkü durum geçinceye kadar, genel olarak, kısa süre ile herkesin iş bulacağı bir sistem uygulansın, derken patronlardan sadece doğru ve adil olan bir şeyi istemiş oluyoruz.”

Ücretli (emek gücünü satarak) çalışmakta olan kesimin aşırı çalışması, işçi sınıfının ‘yedek’ kısmını büyütürken, diğer taraftan, yedekte bulunan kısmın rekabet yoluyla çalışmakta olan kısım üzerinde yarattığı baskının artmasına yol açarak, çalışmakta olan işçileri aşırı çalışmak ve sermayenin diktasına boyun eğmek zorunda bırakıyor. İşçi sınıfının bir kısmının aşırı çalışması ile diğer kısmının zorla işsizliğe mahkum edilmesi ve bunun tersi, bireysel kapitalistin bir zenginleşme aracı haline geliyor. Marks’ın “yedek sanayi ordusu” dediği bu kesim pek tabiidir ki 18. yüzyıldan günümüze kadın ve çocukları da kapsıyor. Modern sanayi ve makineleşmeyle, artık ağır beden gücü gerektirmeyen işler kategorisi, ucuz iş gücü olarak kadın ve çocukları da içermekle birlikte, olası kriz ve işten çıkarma dönemlerinde de en kolay rıza gösterecek kesim olmaları nedeniyle ilk önce işten çıkarmalara maruz kalan, bu kesim oluyor.

Sorun Dünya Nüfusunun Artışı Mı?

18. yüzyıldan günümüze “yedek sanayi ordusu” yüzdesinin giderek arttığını tahmin etmek zor değil. İngiliz politik iktisat teorisyeni Malthus, o dönemlerde dar görüşlü yaklaşımıyla kapitalizmin özünden doğan ‘göreli nüfus fazlası’nı, yoksulluğun kaynağı olarak gösterdiği mutlak nüfus artışıyla açıklamıştı.

 Manchester Grevi’nde patron Harriet Martineau3 ise:

“Biz fabrikatörler, sizlerin hayatlarınızı sağlamak için var olması gereken sermayeyi çoğaltarak, sizler için elimizden geleni yapıyoruz; bundan sonrasını ise sayınızı geçim araçlarının miktarına uydurarak sizin yapmanız gerekiyor.” şeklinde, nüfus planlaması öneriyordu.

Oysa artık pek çok kaynaktan, dünyanın nüfus artış hızının hiç de sanıldığı kadar olmadığını, esas sorunun “bölüşüm ilişkileri”nden kaynaklandığını, kaldı ki dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun,  gıda, karbon salımı vb. açısından küçük bir yüzde tüketerek, yarı aç, derin yoksullukla yaşarken; küçük bir azınlığınsa gerek gıda, gerek enerji, gerekse kirleticilik açısından bugünkü tablonun büyük oranda sorumlusu olduğunu öğreniyoruz.

Robot İnsandan, İnsan Robota

“Büyük İnsanlık”, artık dünyada ve ülkemizde bir yandan antidepresanlarla insanları “yatıştırıp” kimyasallar, olmadı uyuşturucular aracılığı ile “kimliksizleştirip” düzen içi kılmaya, robot işçi yapmaya çalışırken, diğer yandan uyumlu işçiler yani işçi robotlar üretmeye çalışıyor. Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı, İonna Kuçuradi’nin deyimiyle “İnsanların robotlaştırılmaya, robotlarınsa insanlaştırılmaya çalışıldığı bir dünyada yaşıyoruz!” Hani yoksulluk insan fazlasından geliyordu? Milyonlarca insan varken, milyarlarca dolar harcayarak robot insan yapmak hangi ihtiyaçtan kaynaklanıyor?

Gelinen noktada, neoliberal sermayedarlar için yoksullar, artık birer bitki, birer böcekten farksız, eğitimden yoksun, insani koşullarda yaşamayı hak etmeyecek kadar insan metalarıdır artık. Sanki onları yoksul ve yoksun bırakan bu kendi kurdukları, tüm krizlerine rağmen ısrarla sürdürmeye çalıştıkları sistem, üretim ve bölüşüm ilişkileri değil-miş gibi yapmanın zamanıdır çağımız.

Ancak gerek dünyada gerekse ülkemizde minareler kılıflara sığmıyor artık. Teknolojinin geldiği nokta, artık insanları insanca yaşamda eşitlemeye uygun ve mümkündür. Yazımızda başlarken bahsettiğimiz çalışabilir 65,4 milyonun “yedek sanayi ordusu” olarak bekletilen 43 milyonu, artık kendisi gibi emekçi akraba, kardeş ve yoldaşlarının yardımlarıyla yaşamak istemiyor. Çalışmak istiyorlar ve biliyorlar ki eğer hepsi çalışabilseler, insanlık dışı çalışma saatleri düşecektir. Biliyorlar ki hafta sonu açık olmak zorunda olan kimi sektörlerde, vardiyalı çalışma uygulanarak, daha çok emekçiyle, haftalık 35 saat çalışmak mümkün, patronlar karlarının bir kısmından feragat etmek zorunda.

“Üzgünüz size ulaşamadık” deme sırası emekçilerindir artık…

 

Kaynakça:

  1. https://arastirma.disk.org.tr/?p=10589 ↩︎
  2. Kapital 1.Cilt, syf615, Yordam Kitap ↩︎
  3. Kapital 1.Cilt, syf613, Yordam Kitap ↩︎

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation