Background

Güç ve İktidarın Sosyalist Feminist İlkelerle Çelişkisi

Sosyalist ve feminist hareketler tarih boyunca ezilenlerin haklarını savunmak, eşitlikçi bir toplumsal düzen inşa etmek amacıyla var olmuştur. Bu hareketlerin temeli dayanışma, adalet ve özgürlük ilkelerine dayanmaktadır. Ancak, bu değerler üzerinde yükselen gruplar dahi zaman zaman kendi içlerinde çelişkilere düşebilir. Güçsüz olarak algılanan bireyler üzerinde baskı kurma, dışlama, hatta linç ve iptal kültürünü besleme, bu çelişkilerin en trajik örneklerinden biridir. Bu yazı, özellikle kadınlara yönelik bu tür tutumların sosyalist feminist ilkelerle neden bağdaşmadığını ve bu durumun sosyolojik ve psikolojik etkilerini tartışmayı amaçlamaktadır.

Sosyalist Feminist İlkelerin Temel Dayanakları

Sosyalist feminizm, ataerki ile kapitalizmin birlikte işlediğini savunur. Temel hedefi, bireyleri ezilen veya ezen rollere sıkıştıran toplumsal yapıyı dönüştürmektir. Bu bağlamda:

Dayanışma ve kolektivizm: Güçlü olanın değil, haklı olanın yanında olmayı gerektirir.

Eşitlik ve özerklik: Her bireyin özne olma hakkını savunur, bireyin güçsüzlüğünü istismar etmeyi reddeder.

Özgürlük ve katılım: İnsanları susturmak, dışlamak veya cezalandırmak yerine onların seslerini yükseltmeyi hedefler.

Bu ilkeler, baskının her türlüsüne karşı olmayı zorunlu kılar. Ancak, ironik bir şekilde, bu değerleri savunan grupların içindeki bazı dinamikler, iktidar mücadelesine dönüşerek bu değerlerle taban tabana zıt bir baskı kültürü yaratabilir.

Kadın Olmanın “Güçsüzlük” Algısı ve Ataerkiyi Yeniden Üretmek

Kadınların tarih boyunca “güçsüz” olarak algılanması, ataerkinin temel dayanaklarından biridir. Ancak bu algının sosyalist feminist çevrelerde dahi yeniden üretilmesi düşündürücüdür. Bir kadın, sistemle veya grupla uyum sağlamadığında, bir tehdit olarak algılandığında ya da siyasi hırsların bir aracı olarak kullanılmak istendiğinde, güçsüzlüğü bir koz haline gelir. Onun kırılganlığı, ötekileştirmenin gerekçesi olur.

Bu durum, toplumsal bir çelişkidir: Bir yandan kadınlar güçlenmeye teşvik edilirken, diğer yandan farklılık gösteren bireyler pasifleştirilir. Bu, ataerkil bir refleksin yeniden üretiminden başka bir şey değildir.

Linç ve İptal Kültürünün Sosyolojik Arka Planı

Linç kültürü, bireylerin hataları veya farklılıkları üzerinden topluca hedef alınmasına dayanır. İptal kültürü ise bireyi toplumsal ve siyasi alandan tamamen silmeyi hedefler. Bu kültürlerin sosyalist feminist hareketlerde ortaya çıkması şu çelişkileri doğurur:

1.Dayanışmanın yerine kutuplaşma: Grubun birliği, farklı sesleri susturarak sağlanır. Bu, dayanışmanın yerini bir tür grupçuluğa bırakır.

2.Kolektif irade yerine lider kültü: Grup içi hiyerarşi, bireyleri güç merkezine daha yakın olanların insafına bırakır.

3. Adalet yerine cezalandırma: Hataları düzeltmek veya bireyleri kazandırmak yerine, cezalandırma ve dışlama tercih edilir.

Psikolojik Etkiler: Yalnızlaştırma ve Travmalar

Bu tür uygulamalar, birey üzerinde derin psikolojik etkiler bırakır:
Dışlanan bireyler, aidiyet hislerini yitirir ve kendilerini toplumdan soyutlanmış hisseder.

Travma ve özgüven kaybı: Linç ve iptal kültürüne maruz kalan bireylerin, kendi değerlerinden şüphe duyduğu, psikolojik olarak yıkıma uğradığı gözlemlenir.

Kendi hareketine yabancılaşma: Özellikle feminist bir grup tarafından dışlanan kadınlar, kendi mücadelesine inancını yitirebilir.

Çıkış Yolu: Özeleştiri ve Dönüşüm

Bu sorunların üstesinden gelmek için, sosyalist feminist çevrelerin kendi içlerinde özeleştiri mekanizmalarını güçlendirmesi gerekir.

1. İktidar ilişkilerinin farkında olmak: Grup içinde dahi iktidar ilişkilerinin nasıl işlediği sorgulanmalıdır.

2. Yargı yerine empati: Farklılık gösteren bireyleri yargılamak yerine anlamaya çalışmak, özgürleştirici bir adım olacaktır.

3. Adil bir süreç işletmek: Hatalar veya anlaşmazlıklar, kolektif bir şekilde ve yapıcı bir dille ele alınmalıdır.

Sonuç

Sosyalist feminist hareketlerin temel amacı, ezilenlerin sesini yükseltmek, adalet ve eşitlik için mücadele etmektir. Ancak bu değerlerin, kendi grupları içinde de uygulanması gerekir. Linç ve iptal kültürü, yalnızca bireyleri değil, hareketin kendisini de yaralar. Gerçek bir dönüşüm için, ilkeler ve pratik arasındaki uyumsuzluk giderilmeli; dayanışma, bireylerin hayatlarını zenginleştiren bir değer olarak yeniden inşa edilmelidir.

Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation