Background

Göz Hizasına Çöktüler

Dikkat ekonomisine yapılan kayyum darbesi!
Bir belediyeye değil bu kez. Bir gazete binasına, bir medya şirketine değil; bir partiye, bir derneğe, bir üniversiteye de değil.

Toplumsal bilincin en gözle görünür alanına. Göz hizasına kayyum atandı.

Bu kez kayyum bir meydanın orta yerine atandı. Başta İstanbul olmak üzere tüm büyük kentlerde bulunan reklam alanlarının hemen hemen tamamını pazarlayan, planlayan, halka sunan açık hava (outdoor) reklam şirketlerine… Göz hizasına çöktüler. Panolara, duraklara, sokaklara…

19 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciler sessizliği deldi. İlk yola çıkış amaçları Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali olsa da, Cumhurbaşkanı adayının şafak baskınıyla gözaltına alınması gençleri “geleceksizlik” kaygısıyla harekete geçirdi.

İlk Buz Kırıldı.

O andan itibaren, Türkiye’nin dört bir yanında öğrenciler başta olmak üzere, kadınlar, işçiler, sanatçılar, kent hakkı savunucuları sokağa çıktı. CHP’nin çağırısıyla da Saraçhane’de toplanma günleri başladı ve eylemsellik, mitingler sayısal anlamda her geçen gün artarak yayıldı ve büyüdü ve kalabalıklaştı.

19 Mart’ta yaşanan gözaltılarla fitili ateşlenen süreç, sıradan bir hukuki kriz değil, derin bir siyasal ve sınıfsal çatlağın dışavurumudur.

İstanbul’un sokaklarından başlayarak Türkiye’nin her köşesine yayılan ve yankılanan ses, sadece bir isme değil, giderek otoriterleşen mevcut düzene duyulan tepkinin yankısı ve öfkenin sokağa yansımasıydı.

29 Mart’ta İstanbul’un Maltepe miting alanında her kesimden, her yaştan ve farklı siyasi görüşlerden gelen insanlarla yapılan miting, son yılların en büyük mitinglerindendi. Verilen sayılar 2 milyon 200 binin üzerindeydi.

19-30 Mart sonrası geçici bir sönümlenme gibi görünebilir ama bu sadece kapitalizmin bastırabildiği, çözümleyemediği bir çelişkinin işaretidir. Öğrenciler ve muhalefetin neredeyse tamamı “Boykot” eylemleriyle, TİP  “Ses Ver Türkiye” sloganıyla hareketlenen lokal eylemlerle, CHP yeniden yaptığı kongre ve sonrası her hafta bir kent ve bir ilçe eylemlerine başlayarak sönümlenmenin olmayacağının altını çizdiler.

Sosyalistler için görev, bu öfkenin örgütlenmesini sağlamak ve halkı reformist çıkışlardan devrimci hedeflere yönlendirmektir. (Ancak bu yazının konusu değil.)

Dolayısıyla bu koşullarda gelişen hiçbir protesto apolitik değildir, gelişen her tepki, sınıf çelişkilerinin yeni bir yüzüdür. Hatta yenilenen yüzüdür.

Kapitalist Kriz Derinleşiyor

Ekonomik kriz her geçen gün daha ağır hissediliyor, emekçi-emekli yoksullaşıyor, gençler işsiz kalıyor, kadınlar giderek daha da güvensiz –güvencesiz hale geliyor, öğrenciler barınma başta olmak üzere yeme içme sorunları yanında kayyumla yönetilen üniversitelere mahkum ediliyor, etrafları baskı uygulayan güvenlik güçleriyle sarılıyor ve dahası var.

İktidarın beklemediği ise, bu ortaklaşmalar ve toplumsal muhalif eylemler… “Birleşe birleşe kazanacağız” slogan olmaktan çıkıp ete kemiğe büründü. Ki bu da iktidarın tüm tuşlara basmasına neden oldu. Çünkü iktidar özgürlükçü, toplumsal bilinci yüksek, eğitimli, dil bilen, okuyan ve gözaltıları dahi sakinlikle karşılayan, “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam” sloganlarıyla gözaltı ve tutuklamalardan çıkan gençlerle karşılaşacağını ve muhalefetin büyük kısmının da birlikte hareket edebileceğini öngörememişti.

Buraya kadar özetlediğim bildiklerimiz ve üzerine sayfalar dolusu yazılacaklar da var.

Yeni olan; 11 Nisan Cuma günü akşam saatlerinde 24 özel şirkete yapılan kayyum ataması ve 28 özel şirkete de kayyum denetimi uygulaması. Bilindiği gibi iktidar bugüne dek birçok kayyum ataması yaptı, en son İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi de merceğindeydi. (Tehlike henüz geçmiş de değil)

Şimdilik toplumsal muhalefetin vicdanı, öfkesi, eylemselliği ve siyasi iradelerle kayyum atamasının önüne geçildi. Tepkinin merkezinde, “Hak, hukuk, adalet ve özgürlük” gibi demokratik talepler vardı. Bu talepler önemlidir ama sınıfsal değildir.

Toplumsal hareketin öncüsüz oluşu, örgütsüz yapısı ve ideolojik belirsizliği onu kolayca bastırılabilir kılmaktadır. (Gezi’de olduğu gibi.) İktidar buradan hareketle eylemselliği provoke etmeye, bölmeye, devam ederken, bir yandan da kayyumlar atayarak “Cambaza bak” mı yapıyor?

Hayır.

Tamamen bilinçli, planlı, bir darbe daha yapıyor.

Göz Hizasına Çöktüler başlığı attım bu yazıya, çünkü, 24 şirketin 12’si Türkiye’nin en büyük açıkhava (outdoor) başta olmak üzere reklam şirketlerine kayyum atandı. Hafta sonu nurtopu gibi bir darbeniz oldu, haydi kayyumlarla uğraşın dediler.

Kayyumlar, Reklam Panoları ve Yeni Bir Darbe Şekli

Bu bir darbedir.

Üstelik zihinlere.

Tanklarla değil, dijital döngülerle görünür her alanda.

Evet yanlış okumadınız, bu da bir darbe.

Kapitalizm krize girdiğinde, halkın rızasını kaybettiğinde, meşruiyetini korumak için zor aygıtlarına başvurur. Bu süreçte polis şiddeti, gösteri yasakları, medya manipülasyonu kapitalist düzenin panik halinin ifadesidir.

Haftanın son günü ve son saatlerinde, 24 özel şirkete kayyum atanmasının ve 28 özel şirketin de kayyum denetimine girmesinin ardında dikkatimi çeken ve gerçekten tehlike barındıran konuya yakından bakalım.

Büyük öfkenin görsel izdüşümü olacak tüm alanlara eşzamanlı bir müdahale yapıldı:
Reklam panolarına, dijital ekranlara, billboardlara, road boardlara, raket boardlara, mega boardlara ve benzerlerine kayyum atandı. Kısacası günlük hayatın her alanında karşımıza çıkan dev reklam ünitelerine kayyum atandı. Hem de özel şirketlere ait.

Böylece, duraklar, metrolar, otobüs arkaları, şehirlerarası otoyollar, market içleri, vapur salonları, köprü altları, havaalanı çıkışları, AVM girişleri, metro içi ekranlar, ana arterler, sokak araları dahil hepsi iktidarın denetimine geçti.

Bu bir darbedir. Üstelik zihinlere.

Tanklarla değil, dijital döngülerle.

Polisle değil, reklam mecralarıyla.

Cunta bildirisiyle değil, ihaleyle değil, devlet olanaklarını kullanarak direkt çökerek yaptılar.

Amaç aynı:
Toplumu bastırmak. Muhalefeti yok saymak.

Görmeyi, düşünmeyi, seçmeyi engellemek. Bizim göz hizamıza el koydular. Ve en tehlikelisi şu:
Bunu henüz fark etmemiş olanlarımız var.

Ama tarih, her manipülasyonun ancak bir yere kadar sürdürülebileceğini öğretir. Zihinler susmaz. Gözler kapanmaz. Panolar bir gün tekrar halkın olacaktır.

Dikkat Bir Pazar, Bir Silah

Tim Wu’nun deyimiyle, “Dikkat, kapitalizmin yeni meta formudur.” Ve bu metayı kontrol eden, toplumun zihin akışını belirler.

Kapitalist düzende sansür, kitap yakarak ya da televizyon kapatarak yapılmıyor. Aksine, gözünün önünü tamamen doldurarak yapılıyor. Bomboş içeriklerle, aynı suratlarla, aynı mesajlarla…

Bu şirketler sayesinde artık İstanbul’un herhangi bir durağında, Ankara’nın Güven Parkı’nda, İzmir’in kavşaklarında, Adana’nın caddelerinde, Mersin’in Plaj Yolu’nda, Bursa’nın Çekirge’sinde, Konya’nın Selçuk Üniversitesi’nde, vapurda, metrobüste, hatta zincir marketin kasasında bile ne göreceğimizi devlet belirleyecek. Dikkat haritasının kontrolü de artık doğrudan “iktidarın” elinde olacak. Bunu sadece bir “ticari müdahale” gibi okumak isteyenler olabilir. Ama bu hamle, açık bir siyasi operasyondur. Hem de en sofistike, en sinsi olanından.

Bu açık açık ideolojik işgaldir.

Gözümüzün gördüğü her yer, kulağımızın duyduğu her ses, zihnimizin meşgul olduğu her alan sistematik biçimde gasp ediliyor. Sokaklarımızı, duraklarımızı, caddelerimizi sadece metrekare hesabıyla değil, ideolojik ajandayla satın alıyorlar. Kayyumlar sadece şirketleri devralmıyor; bizim neye inanacağımızı, neye bakacağımızı, neye sessiz kalacağımızı da belirliyor.

Bu bir sansür değil; bu bir dikkat rejimi, bir itaat düzeni. Reklam tabelası kılığında baskının en ağır haliyle karşı karşıyayız.

Sadece sermayeye değil, dikkat ekonomisine kayyum atandı.

Bu sadece ticari veya siyasi bir tercih değil. Bu, direkt hegemonya mühendisliğidir.

Yani görsel hafızanın ve kamusal alanın dilinin tek bir partinin denetimine geçmesi demektir ki, bu çok katmanlı sorunları beraberinde getirir. En önemlisi de, toplumun gözü kulağı ve hatta düşünme biçimi tekleştirir. Bu hamle, sadece bir reklam hamlesi değil, toplumun görsel hafızasına yapılmış en organize saldırılardan biridir.

Yani özünde Louis Althusser’in deyimiyle “medya -eğitim- reklamcılık gibi kurumlar birer ideolojik devlet aygıtıdır.” İşte bu çökme operasyonuyla, yapbozun eksik parçaları tamamlanmış oldu ve devlet olanaklarıyla kentlerin görünen tüm alanları iktidara ve iktidar partisinin kullanımına açıldı.

Dikkatin zaptı ve dayatmadır bu. Sokaklar artık serbest değildir. Gözümüzü nereye çevirsek aynı imajla karşılaşmak, yalnızca bir reklam değil, bir rejim biçimini dayatmadır.

“Dikkat ekonomisi” nedir? Tim Wu’nun Dikkat Tacirleri kitabından kısa ama vurucu bir referans: “Artık biz izlemiyoruz, biz izleniyoruz.”

Kayyum Gerçeği: AKP İdeolojisinin Kurumsal Yüzü

Hafta sonuna girerken 24 şirkete kayyum atanması, bunlardan 12’sinin Türkiye’nin en büyük açık hava reklam firmaları olması asla rastlantı değildir; kamusal alanın özelleştirilmesinden sonra şimdi ideolojik olarak yeniden devletleştirilmesidir!

Louis Althusser’in “ideolojik aygıtlar” kuramına referansla; reklam şirketi bir kamu hizmeti değil, bir iktidar mekanizmasına dönüştürülmüştür. Meydan, cadde, sokak, tren, vapur, metro, otobüs vb artık “görsel siyasi propaganda sahası” olmuştur.

Daha önce böyle değil miydi?

Değildi.

Ücretini ödeyen ticari ve siyasi kurumlar bu alanları kiralayabiliyordu. Belediyelerin de ciddi gelir kapısıydı.

Şimdi tekelleşti.

Hatırlayalım: “Büyük Türkiye Büyük Lider İster”, “Doğru Adam Doğru Zaman”, “Milli İrade Milli Güç” gibi afişleri… Hatta “Milletin Lideri”, “Güvenli Gelecek” gibi mesajları da. Görsel tekrarla bilinç şekillendirme, Orwellci bir algı yönetimidir ki çokça uygulandı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlık seçimlerinde Ekrem İmamoğlu da “Her Şey Çok Güzel Olacak” sloganı ve afişleriyle hem akıllara kazındı hem umut verdi.

Uzatmadan devam ediyorum. Muhalifler ve muhalif partiler billboard ve benzeri açık hava alanlarını kiralayamazken bir partinin tüm görünürlüğü ele geçirmesi, rekabet değil, tekelleşmedir.

Bu kayyumlar aracılığıyla tekelleşme sağlandı.

Tüm billboardlar ve reklam panoları tekelleştiğinde olacakların bir kısmını sıralıyorum:

  1. Ticari amaçla kullanıldığında gelirler el değiştirir.
  2. Tekelleşmeyi sağlayan siyasi oluşumun (iktidar) fikirleri, fikir değilmiş gibi, sanki doğanın kanunuymuş gibi görünür. Yani, politik olan doğalmış gibi sunulur.
  3. Özünde kamusal alan halkın değil bir partinin reklam alanı olur. Rekabet ortadan kalkar. Kent estetiği, sokak kültürü, düşünsel çeşitlilikler boğulur, görünmez olur.
  4. Büyük projeler (!) (Kanal İstanbul gibi) afişler yardımıyla propaganda edilir, derin yoksulluk örtülenir.
  5. “Gençlik istihdam ediliyor” derken “derin işsizlik” gizlenir.
  6. ⁠Sanki her şeyin çözümü sadece kendileriymiş gibi gösterilir.

Bu afişler gözümüzün önünde sürekli dönerken, farkında olmadan halk şöyle düşünmeye başlar: “Herkes böyle düşünüyor olmalı”, “Bu ülkede başka ses yok”, “Demek ki başka alternatif yokmuş.”

Bunun adına görsel hegemonya deniyor.

Bu hegemonta sayesinde umut yerine “lider gücü” pompalanmış olur, ki sık yaptıkları şeydir. Çözüm yerine “Bekleyin sabredin” afişleri gelir. Sonunda SORUNLAR yerine şükür estetiği ve “fıtratımızda var” hamaseti yaygınlaşır.

Toplumun dikkatini bu ve benzeri araçlarla yönlendirmek; toplumun hafızasını, algısını, reflekslerini yeniden şekillendirmek ve rejim değişikliğine gidiyorum demektir.

Göz hizamıza çöktüler.
Bilinçaltımıza çökecekler.
Durağımıza, yolumuza, penceremize, market rafımıza.
Reklam panolarına kayyum atandı ey halkım, uyan.

Bunları yazıyorum, peki umutsuz muyum?

Hayır?

Bilmedikleri şu: Bizler Lenin’in Ne Yapmalı kitabını okuyan, Louis Althusser’in devletin ideolojik aygıtları kuramını hatırlayanlarız. Sosyalizmin ve sınıf mücadelesinin neferleriyiz. Ey halkım: Dikkatin, gözün, zihnin; hepsi kuşatıldı. Ama tarih gösterdi ki, bir gün mutlaka o panolarda yeniden halkın sesi yankılanır. Şimdilik göz hizamıza çöktüler. Ama gözler kapanmaz.

Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sâba Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation