Serbest Kürsü Betül Okuyan 4 Ocak 2025
Bugün patron ile yürüttüğümüz kavgada, karşımızda devletin bütün imkanları var. Direnen kadınların önüne, devletin yüzlerce polisi, jandarmayı ve barikatı yığması yetmezmiş gibi, patronların ve yandaşlarının da şantajları bitmek bilmiyor.
“Altı sene oldu İstanbul’a geleli. Gelince Polonez’e girdim. Ne tatil, ne bir şey… İlk defa sahil kenarında yürüyorum. Direnişimin adına yürüyorum.”
Altı yıl sonra sahilde yürümeye fırsat bulabilmek, yıllarca tatil yapamamak, on yıllar çalışıp bir ev alamamak… Günlük 8-10 saat esnek çalışma koşulları ile evimizi zor geçindiriyorken, bir de işten sonra kadın olmanın getirdiği ikinci vardiyamız başlıyor. Evde akşam ne yemek yenilecek, çocuklar ödevlerini yaptı mı, anneannenin bir şeye ihtiyacı var mı…
Yüzyıllardır günlük hayatımız böyle ilerlerken tabii ki mücadele etmeye başladığımızda da daha çok şeyle kavga ediyoruz.
“Karşımızda olan jandarma, polis, şirket değildi sadece; biz aileyi, töreyi, aşireti de karşımıza aldık. Aile yapılarımızı değiştirmek için de çok büyük bir adım attık. Bizim bölgede kadınlar dışarı çıkmaz, göz altına alınmaz. İlk başta çok tepkiliydiler. Ama şimdi iyi ki mücadeleyi sürdürüyoruz.’’
Bizim için grevler işçi mücadelesinin içerisinde, bir de kadın olmanın getirdiği taleplerin eklemlendiği bir alan. Sosyal güvenlik, emeklilik gibi hak taleplerinden kreş hakkına, süt iznine, ebeveyn iznine uzanan upuzun bir yol. Bir de bu yolda bize geri adım attırmak için uğraşanların karşısında, haklarımızı her an korumamız ve uygulamaya konması için de mücadele etmeye devam etmemiz gerekiyor. Örneğin yüz elli kadın çalışanı olması durumunda iş yerlerinde kreş açma zorunluluğu bulunmakta. Ancak devlet bu konuda da sorumluluğu patronların üstünden alarak görmezden geliyor.
Bu yıl, Migros şubeleri önünde, kadınların yaptığı eylemlerde tam da buna vurgu yapılıyordu: “Türkiye’nin her yerinde şubesi bulunan, yüzlerce kadın çalışanı olan Migros’un kreş açmaması ve devletin yaptırım uygulamaması.” Sendika ile işyeri arasında başlayan görüşmelerin sonu da“mahkemeyle çözün’’ olarak bitiyor. Çünkü biliyorlar ki mahkemeler de hakimler de sermayedarların yanında!
“Biz bu vatanın toprağındaki insanlar değil miyiz! Yüz yıl, iki yüz yıl atalarımızın ayak izleri var, göz yaşları var, sevgileri var. Burada rant var, para var. Daha çok olsun, daha çok yiyelim, daha çok güzel arabalara binelim diye; bir hakimin dudaklarından çıkan iki kelimeye bağlıyız.”
Bugün patron ile yürüttüğümüz kavgada, karşımızda devletin bütün imkanları var. Direnen kadınların önüne, devletin yüzlerce polisi, jandarmayı ve barikatı yığması yetmezmiş gibi, patronların ve yandaşlarının da şantajları bitmek bilmiyor.
“Sadece hakkımız olan ne ise onun derdindeyiz. Grevi onlar en baştan beri biliyorlardı. Bize baskı kurmak için kapılara gelip de, önümüze gelip de; çıkarsanız hiç bir hak talep edemezsiniz, çıkarsanız çok pişman olacaksınız, çıkarsanız bir daha içeri giremeyeceksiniz… Ama neden bu şantajı yapıyorlar!”
Şantaj demişken:
“O zor şartlar altında bile işten çıkartılmayalım diye, verilen işin daha fazlasını, iki katını yaptık. Bize sürekli denilen şey, Ayşe gider Fatma gelir.”
2024 çoğu kişiye göre en kötü geçirdiğimiz yıllardan biri. En azından bizim kuşak için. Ama bu yılda; Özak’tan Eti Aliminyum’a, Burda Bebek’ten Polenez’e mücadeleyi ilerlettiğimiz bir yılı daha geride bırakmış olduk. Ve 2025’te greve çıkarak, yürüyerek, yan yana gelerek daha çok dava kazanacağız. Bitirirken Flormar direnişinden bir slogan ile direnen bütün kadınları selamlıyoruz:
‘’Flormar değil, direniş güzelleştirir!’’
Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Seslendirme: Filiz Kılıç
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖