Background

Bir Koltuğun Gölgesi: Liyakatten Sadakate, Emekten İktidara

Sınıf bilinçsiz bir yükseliş, sadece başka bir düşüştür.

Modern bürokratik düzenin en görünmez silahı, sadakati liyakatin yerine yerleştirmektir. İktidar, artık yalnızca yasa ya da zorla değil; terfiiyle, mevkilerle, “makul” kadrolarla kurulur. Kurumlar, temsilcilerini sınıf içinden değil, hizaya gelenler arasından seçer. Böylece koltuklar, hak edenin değil, uyum sağlayanın ödülü haline gelir.

Bu yeni sadakat rejimi, sınıfı bölmenin, sessizliği örgütlemenin, sorgulamayı itibarsızlaştırmanın en işlevsel yollarından biridir. Özellikle sendikal temsiliyeti olan kadroların kurum içi görevlere kaydırılması; yalnızca kişisel bir atama değil, sınıf adına kazanılmış mevzilerin tasfiyesidir.

Temsil alanlarının boşaltılması, liyakatin itibarsızlaştırılması ve koltuk üzerinden inşa edilen bu “makbul emekçi” tipiyle karşı karşıyayız. Sorun bireysel değil, sistematiktir.
Bu sistemin en net yansımalarından biri, son dönemde kamu kurumlarında –özellikle de PTT’de– yaşanmaktadır.

PTT’de ve genel olarak kamuda son zamanlarda tanık olduğumuz görev değişiklikleri, basit bir rotasyondan ibaret değil. Bu değişiklikler, liyakat ilkesinin yerine sadakatin, kamusal sorumluluğun yerine kişisel terfi hesaplarının konduğunun açık göstergesidir.

Ordu’da yaşanan atama bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Bir sendika şube başkanı, herhangi bir sınav ya da kariyer süreci olmaksızın, doğrudan PTT Başmüdürü olarak atandı. Bu yalnızca bir görev değişikliği değil; sendikal ilke ve temsil anlayışı açısından kırılma yaratan bir tercihtir.

Bu örnekler taşrada, merkezde, genel müdürlüklerde çoğalıyor. Sendikal görevde bulunan bazı isimler, kısa süre içinde kurum içi makamlara getiriliyor. Bu geçişler; temsilin değil, hizalanmanın; emeğin değil, itaate yakın durmanın ödüllendirildiğini gösteriyor.
Koltuk yükseldikçe, gölgesi büyüyor. Ve o gölge, en çok çalışanların, üretmenin yükünü taşıyanların üzerine düşüyor.

“Erkek egemen düzen yalnızca kadınları değil, emeğin kendisini de tahakküm altına alır.”
Silvia Federici

Bu tahakküm ilişkisi, yalnızca bireysel değil, yapısaldır. Liyakat ilkesi rafa kalktığında, en çok kaybedenler işçiler, emekçiler ve kamu çalışanları olur. Çünkü sistem, hak edenin değil, uygun bulunanın yükseldiği bir çark haline gelir.
Bu çark, özellikle kadın emekçileri daha da geriye iter. Çünkü erkek egemen yapılarda, liyakatin yerini sadakat alınca; karar mekanizmalarında kadınlar daha az görünür hale gelir. Kadınlar aynı sorumluluğu taşımasına rağmen, çoğu zaman “güvenilir kişi” çemberine alınmaz. Bu yalnızca cinsiyet temelli değil, sınıfsal bir dışlamadır. Çünkü kadını dışlayan her yapı, emeği de görünmez kılar.
Elbette bu tabloya itiraz eden, liyakatin savunusunu sürdüren yapılar da var. Tüm baskılara rağmen sarı sendikal anlayışlara karşı duran, üyelerinin iradesini merkeze alan sendikalar; bu sessizlik rejimine karşı kolektif hafızayı diri tutuyor. KESK’e bağlı, PTT’de örgütlü bir emek örgütü olan Haber-Sen, bu liyakatsizlik düzeninin tam karşısında durarak temsilin özünü, emeğin onurunu savunuyor — çıkarı değil, sınıf mücadelesini büyütüyor. Tüm emekçiler için adil, eşit, kamusal, bilimsel ve liyakat ekseninde bir yaşam için mücadele ediyor.

Bunun dışında kalan kamu kurumlarında ve sendikal yapılarda açık bir “hizalanma kültürü” inşa ediliyor. İtiraz eden değil, sessiz kalan; sorgulayan değil, kabullenen; mücadele eden değil, uyumlanan makbul görülüyor.

Sadakatle ödüllendirilen her “suskunluk”, aslında bir kabulleniştir — itirazı içe gömen, düzenle uyumlanan bir razı oluş.

Bu, sadece bireysel bir tercih değil, örgütlü bir rıza üretimidir. Her atama, yalnızca bir kişiyi değil, bir mücadele geleneğini de yerinden etmektedir. Çünkü emekçilerin iradesiyle seçilen biri, iktidarın temsilcisine dönüştüğünde; ses değil, sessizlik örgütlenir.

Ve bu sessizlik yalnızca sendikal alanla sınırlı kalmaz. Liyakatsizliğin olduğu her yerde kamusal hizmetin niteliği düşer. Posta zamanında ulaşmaz, adalet gecikir, kayıt eksilir, güven kaybolur. Yani kaybeden sadece emekçi değil, halktır.

Liyakat, yalnızca diplomayla ya da hizmet yılıyla ölçülmez. Liyakat; adaletle, sözle, dirençle inşa edilir. Emek, yalnızca çalışmakla değil, hakkını savunmakla anlam kazanır.

Kadınlar, gençler, taşrada çalışanlar, gece nöbetinde olanlar, dağıtanlar, sırtlananlar, görmezden gelinenler…

Sadece çalışanlar değil; aynı zamanda kayıt tutanlar, hafızayı koruyanlar.

Koltuklar geçicidir. Nöbet ise sürer.

Tarih, direnişin vardiyasını yazar.

Editör: Müjgan Tekin
Düzelti: Müjgan Tekin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation