Serbest Kürsü Bilgehan Tuba Tiryaki 23 Haziran 2025
Pera, namıdiğer Beyoğlu, bizleri gündelik hayatın koşuşturmasından tarihin merak uyandıran hikâyelerine daldırıyor. Rehberimiz sevgili Özge Duran ile gerçekleştirdiğimiz “Kadın Hikâyeleri ile Pera/Beyoğlu” turunda yani beyin oğlunun mekânında, kadınların varoluş hikâyelerini dinlerken geçmişten günümüze pek çok şeyin değişmediğini görmek ataerkiyle mücadelede daha çok yol almamız gerektiğinin altını çiziyor. Beyoğlu’nun özel kadınları hakkında kısa bilgiler içeren bu yazı umarım onları derinlemesine incelemeniz için bir merak uyandırmayı başarabilir.
Güzel, güneşli bir günde erkenden Beyoğlu’na doğru yola çıktık. Heyecanlıydık çünkü defalarca gezdiğimiz Beyoğlu’nu bu sefer ataerkinin erkek tarih anlatısı yerine kadın gözüyle; anlatılmayan, yok sayılan kadınların hikâyeleriyle tanıyacaktık.
Taksim Anıtı, bir gün önceki Gezi Parkı Anması nedeniyle bariyerlerle çevrilerek ablukaya alınmıştı. Beton yığınına döndürülmüş meydanda, toma ve bariyer eşliğinde turumuz başladı.
Bence turumuz sırasında karşılaştığımız en çarpıcı bilgi, Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin olmadığı ve cumhuriyetin ilanı sonrası hakların kadınlara lütfedildiği yanılgısıydı. Seçme ve seçilme hakkı ve çalışma hakkı için mücadele eden kadınlar; Osmanlı’dan itibaren erkeklerin savaşa gitmesi nedeniyle oluşan istihdam boşluğuyla birlikte çalışma hayatında var oldu. Yeri geldi peçesini çıkarıp, pantolon giyip temizlik işçisi oldu, yeri geldi telefon idaresinde alınmadığı memuriyet için direnerek işi alıp çalışma hayatına girdi. Kadınlar Osmanlı’nın son döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında seçme ve seçilme hakkı için mücadele etti, yılmadı ve hakkını almayı başardı.
Gezimiz sırasında tanıştığımız ilk kadın, Sânayi-i Nefise Mektebi’nin heykel bölümünden mezun ilk kadın sanatçı olan Sabiha Bengütaş’tı. 1925 yılında Avrupa’ya gönderilecek öğrencinin belirlenmesi için yapılan sınavda birinci olmasına rağmen cinsiyeti nedeniyle gönderilmeyen Bengütaş’ın yerini ikinci olan erkek öğrenci almıştır. Kendisi bir yıl sonra Taksim Abide Komisyonu tarafından dikilecek heykelin heykeltıraşı Canonica’nın yanına gönderilecek sanatçının belirlenmesi için yapılan sınavda da birinci olmuş ve kadın olduğu için gönderilmek istenmemiş ancak ikinci olan erkek yarışmacının eşlik etmesi şartıyla İtalya’ya gitmesi mümkün olmuştur. Kendisi sadece anıtın yapımında çalışmakla kalmamış aynı zamanda yüzü heykelde Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrası kadını simgeleyecek şekilde kullanılmıştır.
Zapyon Rum Okulu önünde tanıştığımız İstanbul doğumlu ressam İvi Stangali, 1942’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olarak resim eğitimine başladı. Yurt dışında Türkiye’yi temsil ettikten bir sene sonra, dönemin siyasi ortamı nedeniyle doğup büyüdüğü, kişiliğinin oluştuğu şehirden, çalışma ortamından koparılarak 1964’te ülkesini terk etmek zorunda bırakıldı. Hocası Bedri Rahmi ve dönemin aydınları tarafından ülkeden gönderilmemesi için kampanya başlatılsa da başarılı olunamadı. Özgür düşünceli ve bekar bir anne olan İvi, kızı Maya Stangali ile birlikte taşındığı Atina’da zorluklar içinde hayata küskün şekilde yaşadı ve orada yaşama veda etti.
Esayan Ermeni Okulu ile birlikte feminist yazar ve şair Hayganuş Mark ile tanışmış olduk.1919 ve 1933 yılları arasında çıkartmış olduğu Osmanlı kadın hareketinin en uzun soluklu dergisi olan “Hay Gin”de eşitlik üzerine olan yazılarını 14 sene boyunca sürdürdü. Bu coğrafyanın ilk feministlerinden olan Mark ve dergideki kadın yoldaşları yeni Türkiye’deki kadınlık rollerinin değişimine tanıklık ederken olumlu anlamda dönüşüme katkı sağlamışlardır.
Yeşilçam Sokak’ta ise karşımıza Neyyire Neyir, Bedia Muvahhit ve Cahide Sonku isimleri çıktı.1922 yılında Muhsin Ertuğrul’un teklifi üzerine filmde oynamayı kabul eden Bedia Muvahhit ile birlikte rol almak için bir Türk kadın oyuncu bulmak üzere verilen gazete ilanına başvuran tek kişi Neyirre Neyir olmuştur. Muvahhit ve Neyir, Halide Edip Adıvar’ın eserinden uyarlanan “Ateşten Gömlek” filminde rol alarak Türk sinemasının ilk Müslüman kadın oyuncuları oldular. O döneme göre oldukça cesur hareket eden Neyir ve Muvahhit birlikte Dârülbedâyi’de ilk olarak Othello ile sahneye çıktı. Müslüman kadın oyuncuların ilk defa sahneye çıkması nedeniyle tepki ve saldırı beklenmesine rağmen, oyun büyük bir övgü ile karşılanmıştır. Türk tiyatro tarihinde önemli bir figür olan Muhsin Ertuğrul ile evlenen Neyir, birçok tiyatro oyununda rol almıştır.
Beyoğlu Telefon Santrali Binası önüne geldiğimizde Muvahhit tekrar karşımıza çıkıyor. İngiliz-Fransız ortaklığının elindeki Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi’nde tüm santral memurelerin ya yabancı ya da yerli azınlıklardan oluşmasına “Kadınlar Dünyası” dergisi tepki göstermiştir. Derginin baskısıyla şirket Müslüman-Türk kadın çalışanlar almaya karar verince Bedia Şekip (Muhavvit), bu iş için başvuran çok sayıda Müslüman kadın arasından sınavla seçilen yedi kişiden birisi olmuş; sadece sanat dünyasında değil ayrıca Türk kadınlarının çalışma hayatına girmesinde de öncülük etmiştir.
Yeşilçam sokağında karşılaştığımız bir diğer isim olan Cahide Sonku, Türk sinemasının ilk kadın film yönetmeni, sinema ve tiyatro oyuncusudur. Henüz 16 yaşındayken Muhsin Ertuğrul’un keşfiyle Dârülbedâyi’ye girmiş, tiyatronun yanı sıra birçok filmde oynamış ve yönetmenlik yapmıştır. Kendi adına kurduğu Sonku Film Şirketi’nin binasının 1963 yılında çıkan bir yangın sonucu yanması üzerine iflas etmiş, ömrünün son yıllarında alkol bağımlılığı ile mücadele etmiş ve yoksulluk içinde vefat etmiştir.
Beyoğlu yolculuğumuzda sanat dünyasının üç kadınından söz edip hepimizin tanıdığı, tiyatro dünyasının cesur ve öncü kadını Afife Jale’den bahsetmeden olmazdı. Yasal olarak olmasa da kaçak yollarla sahneye çıkan ilk Müslüman kadın olan Afife Jale, 1918 yılında Dârülbedâyi’nin açtığı tiyatro kursu sınavını kazanıp kabul edilen beş Müslüman kadından biriydi. Müslüman kadın öğrenciler dersleri takip edip yalnızca kadın seyircilere açık oyunlarda sahneye çıkacaklardı. Dârülbedâyi’de halka açık gösterilerde sahneye çıkmasına izin verilmeyince 1919’da kurumu terk eden Jale, Kadıköy’de tiyatro yaptığı sürede yasaklar nedeniyle, polis baskısı ve tutuklanma korkusu yaşamaya devam etti. Babası tiyatrocu olmasını istemediği için evden ayrılmak durumunda kaldı. Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çeken Afife Jale, doktorunun morfinle tedavi etmesi nedeniyle morfin bağımlısı oldu. Bağımlılığı sebebiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yattı ve orada vefat etti.
Bir başka ilklerin kadını olan Devlet Sanatçısı ünvanlı Semiha Berksoy, Türk opera sanatçısı, tiyatrocu ve ressamdır. Sanatçı olmasını istemeyen babasına yazdığı mektubun bir yerinde “Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline geçen bir şey var, o da sanat aşkıdır” der. Sahneye konan ilk Türk operası Özsoy’da sahne aldı, Dârülbedâyi’de Muhsin Ertuğrul, Ekrem ve Cemal Reşit Rey kardeşler ile çalıştı. Yurt içi ve yurtdışında birçok operada rol aldı. Ankara Devlet Konservatuvarı’na girme hakkının yanı sıra Berlin Müzik Yüksek Akademisi Opera Bölümü bursunu kazandı ve Berlin’e gitti. Batı Avrupa’da sahne almış ilk Türk opera sanatçısı unvanını aldı.94 yaşında vefat edinceye kadar sanat, hayatının bir parçası oldu.
Osmanlı ve Türkiye’deki kadın hareketi tarihinin en önemli isimlerinden gazeteci, yazar, kadın hakları savunucusu Nezihe Muhiddin, 20. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde kadını toplum yaşamına dâhil etmek, cumhuriyet rejiminin ilanından sonraysa kadınların siyasal haklarının tanınmasını sağlamak için mücadele etmiş bir kadın hareketi öncüsüdür. Henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan Kadınlar Halk Fırkası (KHF) adlı siyasi partinin kuruluş çalışmalarını tamamlayarak Türkiye’deki ilk siyasi partinin kurucusu olmuş ve “Türk Kadın Yolu” adlı derginin kurulmasına öncülük etmiştir. Kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle parti kuruluşu valilik tarafından iptal edilmiştir. 1934’te mecliste kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğinin kabul edilmesinden sonra Nezihe Muhiddin, 1935’teki ilk seçimde İstanbul’dan bağımsız aday olmuştur. Muhiddin 1958’de İstanbul’da bir akıl hastanesinde hayatını kaybetmiştir.
Kallavi Sokağa geldiğimizde karşımıza dublaj ustası, mütercim, sanat eleştirmeni, dedikodu yazarı Adalet Cimcoz çıktı. Cimcoz birçok Yeşilçam aktrisinin seslendirmesini yapmıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Orhan Veli’nin bulunduğu bir dost meclisinde fikri ortaya atılan Maya Sanat Galerisi Kallavi Sokak No:20’de 1951 yılında kurulmuş ve Türkiye’deki sanat galerilerine öncülük etmiştir. Orhan Veli galerinin açılışını göremeden hayatını kaybetmiştir.
Grand Pera önüne geldiğimizde Türkiye’nin ilk kadın fotoğrafçısı olarak kabul edilen Maryam Şahinyan ile tanıştık. Şahinyan ailesi Ermeni Soykırımı sırasında mülklerini ve sosyal statülerini kaybedip Sivas’tan İstanbul’un Harbiye semtine taşınmıştır. Annesinin vefatı sonrasında okulu bırakıp babasının ortağı olduğu Beyoğlu semtindeki Galatasaray Fotoğraf Stüdyosu’nda çalışmaya başlamak zorunda kalan Maryam Şahinyan daha sonra stüdyoyu kendisi yönetmeye başladı. Yaklaşık 200.000 resimlik bir koleksiyon ürettikten sonra 1985’te emekli oldu. Bıraktığı arşiv, Beyoğlu’nda1935-1985 arasında geçen dönemin hafızasını koruyor.
Grand Pera’dan Mısır Apartmanı’nın önüne yürüdüğümüzde Rus göçmeni, heykeltraş İraida Vyeçenlavna Barry ile tanıştık. Dönemin ünlü dişçisi Albert Barry ile evlenen İradia, özel gereksinimli çocukları doğunca eşi tarafından terk edilmiş, hem çalışıp hem de çocuğuyla ilgilenmek zorunda kalmıştır. Bir süre sonra bu durumu devam ettiremeyeceğini anlayıp tüm varlığını Balıklı Rum Hastanesi’ne bağışlayarak kızıyla birlikte orada yaşamaya başlamıştır. Akli dengesini kaybeden İraida’nın ölümünün ardından kızı da orada hayatını kaybetmiştir.
Tünele geldiğimizde ise Mazalto Cohen ve Elisa Benzimra kızkardeşler ile tanıştık. Kohen Hemşireler Kitap Evi,1918 yılında İstiklâl Caddesi’nde kurulmuştur. Beyoğlu kültür hayatına katkısı oldukça fazla olan ve kuşaktan kuşağa geçen kitabevi, 2024 yılı Ağustos ayında kapılarını kapatmıştır.
Bu geziden aklımda iz bırakanlar; bakmak ile görmek ve duyumlarla inanmak ile araştırarak öğrenmek arasındaki farkın çok belirgin olması ve ataerkinin kadınları sistem içinde öğütüp yok etmeye çalışmasının Beyoğlu kadınlarında da şahit olduğumuz üzere su götürmez bir gerçek olduğudur. Tanıdığımız kadınlar sıra dışı, cesur ve öncü fakat bir o kadar da sistemin kurbanıdır. Kadın hareketi ve dayanışması tam da bu nedenle önemlidir. Çarkın dişlileri arasında ezilmeyip o dişlilerin arasına çomak sokup bir daha hiçbir kız kardeşimizin ezilmemesini sağlayana kadar mücadelemiz sürecektir.
Editör: Telli Kayalar
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Selen Küçükseller
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖