Serbest Kürsü Hatice Özbay 8 Nisan 2025
Konca Kuriş’i domuz bağıyla bağlayıp vahşice işkencelerle katlederek betona gömen katiller, Ramazan Bayramında Cumhurbaşkanının affıyla serbest bırakıldılar. Tam da bugünlerde 301 genç ve halkın oyalarıyla seçilmiş İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, yine halkın oylarıyla seçilmiş Hatay Milletvekili Av. Can Atalay ile birçok demokrasi ve insan hakları savunucusu içerideyken, 3 kişiyi domuz bağıyla öldürdüklerini itiraf eden iki Hizbullah hükümlüsü dışarıya salındı. Böylece bir zamanlar işlenen vahşi cinayetlerin sorumlusu olan Hizbullah’ın önde gelen bütün isimleri serbest kalmış oldu!
Ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan Hizbullah hükümlülerinin affı söz konusu olduğunda, Konca Kuriş’i anmadan olmaz. Kimdi Konca Kuriş?
Bu yazı onun anısına kaleme alındı.
Konca Kuriş, 1990’lı yılların başında İslam’da kadının rolü ve kadınların ekonomik ve sosyal hak arayışları konusundaki radikal görüşleriyle dikkatleri üzerine çekti. Televizyon programları ve gazete röportajları aracılığıyla etkili bir isim haline geldi.
Kuriş’in radikal çıkışları, konvansiyonel medyada sıklıkla yer buldu. Ancak bu durum, çevresindeki insanları, özellikle de ailesi ve dostlarını endişelendirdi. Onlar, Konca’yı çok dikkat çektiği konusunda uyarıyor ve ileri gitmemesi gerektiğini söylüyorlardı. Ancak Kuriş, bu uyarıları dinlemedi ve inandığı yolda ilerlemeye devam etti. Bu durum, tutucu ve bağnaz kesimleri fazlasıyla kızdırıyor ve tarikat liderlerinin dikkatini çekiyordu.
Konca Kuriş’in en önemli çıkışlarından biri, ibadetin Türkçe yapılması gerektiği, “adet” dönemindeyken kadınların namaz kılabileceği ve oruç tutabileceği yönündeki açıklamalarıydı. Ayrıca, “Kur’an kadınların sadece göğüslerini kapatmasını emrediyor, Kur’an’da çarşaf yok” sözleri, erkeklerin ciddi tepkisini çekti. “İnsanlar, erkeklerin Kur’an’da daha üstün olduğuna inanıyorlar; böyle bir ayet yok” diyerek, cuma ve cenaze namazlarının birlikte kılınabileceğini savunuyordu.
Kuriş, Kur’an’ın feminist bir kadın tarafından yeniden çevrilmesi ve yorumlanması gerektiğini, ayrıca Kur’an dışında başka bir dayanak aranmaması gerektiğini de ifade ediyordu. Bu söylemleri, kendini İslami kesimde tanımlayan tarikatların dikkatini çekti.
Kısa sürede hem yurtiçinde hem de yurtdışında tanınan Konca Kuriş, 17 Temmuz 1998 akşamı evinin önünden kendi aracıyla 00.30’da kaçırıldı. Eşi Orhan Kuriş’in etkisiz bırakıldığı kaçırılma olayının ardından geçen günlerde Konca Kuriş’ten haber alınamadı.
Kendisi ve ailesini tanıyordum; Konca, Mersin’de Plaj Yolu’nda karşı komşumuzun kızıydı. Onun kaçırılması, medyada geniş yer buldu ve kentte tüm gözler o günlerde yeni atanmış Emniyet Müdürü Hayrettin Gök’e çevrildi.
Bu olayın hemen öncesinde, Mersin Emniyet Müdürü Tuncay Yılmaz görevden alınmıştı. Bu gelişmeyi haber yapmak için Mersin’e gidip Tuncay Yılmaz ile Atatürk Parkı’nda görevden alınma nedenleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirmiştim (Artı Haber, sayı 31/32- 1998).
O tarihte Milliyet Artı Haber dergisinde idim. Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Boratav, yeniden Mersin’e gidip Konca Kuriş olayını soruşturmamı istedi. Karışık duygular içerisindeydim. Bir zamanlar komşum olan, Feminist İslamcı olarak anılan Konca Kuriş’in ailesiyle görüşme fırsatı bulacak, haberin izini sürebilecektim. Neredeyse ailenin tamamını tanıyordum: kayınpederi Abdullah Kuriş, kocası Orhan Kuriş ve kayınbiraderi Halil Kuriş (o günlerde Büyükşehir Belediye Başkanı Okan Merzeci’nin vefatı nedeniyle vekil olarak Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı idi). Hatta çocukları Yahya ve Sırma ile de konuşabilirdim.
Konca Kuriş’in kaçırılmasının hemen ardından tekrar Mersin’e ve direkt Mersin Emniyet Müdürlüğü’ne gittim; onlarca kişi gözaltına alınmış ve sorgulanıyordu. Tüm bu gelişmelerin ortasında, Hizbullah üyesi olduğu iddiasıyla işlem yapılan Ali Gözegir yakalandı; ancak savcılık onu suçsuz bulup serbest bıraktı.
Tuncay Yılmaz’ın görevden alınması ve yeni Emniyet Müdür vekili Hayrettin Gök’ün ekipleri arasındaki iç hesaplaşma söylentileri, Konca Kuriş’in faillerinin yakalanması riskini doğurduğu yönündeki iddia şehir efsanesine dönüşmüştü.
Ancak bu iddiaların doğruluğu hiçbir zaman ispatlanamadı.
Halil Kuriş ile makamında, Orhan Kuriş ile de tekstil atölyesinde konuşma fırsatı buldum. Konca’nın Hizbullah’a yakınlaştığı hatta içerisinde yer aldığı, sonra da fikirlerine karşı çıktığı biliniyordu ki, “Konca’yı, edindiğim bilgilerin ışığında Hizbullah terör örgütünün kaçırmış olabileceği ihtimali üzerinde durduğumu” söylediğimde, bu iddiaya şiddetle karşı çıktılar. Emniyetin de bu yönde soruşturmalarını geliştirdiklerini söylediğimde ise, “Hizbullah mı, PKK mı, mafya mı bilmiyoruz,” dediler.
Kocasından, haberde kullanmak üzere Konca’nın başı açık fotoğraflarını ve birkaç aile fotoğrafını istedim, verdi. Fotoğraflardan biri İran seyahati sırasında çekilmişti. Konca’nın İran’a neden gittiğini sordum. Orhan Kuriş, 1996 Haziran’ında Müslüman Kadınlar Günü’ne davet edilerek İran’a gittiğini, bir müddet orada kalıp Şii’leri incelediğini ve orada Nakşibendi tarikatına girdiğini, bu tarikattan nasıl etkilendiğini anlattı.
O gün, günlük gazete haberi yapmayı çok istemiştim. Sıcağı sıcağına ve yerinden haberdi bunlar. Duyduklarım, gördüklerim ve peşinden gittiklerim günlük bir gazetede daha geniş yer alabilirdi. Ancak Artı Haber haftalık bir dergiydi ve ona uygun bir haber yapmam istenmişti.
Kendimi bildim bileli, kadına karşı şiddetle mücadele platformlarında yer aldım ve bu mücadeleyi veren kadınları yakından takip ettim. Konca da bu konuda mücadele veren kadınlardandı. Kaçırıldığında henüz 38 yaşında, beş çocuk annesiydi ve İslamiyet’te, tıpkı Yaşar Nuri Öztürk gibi ses getiren çıkışları vardı.
Mersin’de bu haberin peşinden koştuğum günlerde cep telefonları yeni yeni kullanılıyordu ve henüz internet sadece İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde yaygınlaşmaya başlamıştı.
Mersin’de internet kafe aradım; sadece iki tane vardı ve bu kafelerden fotoğraf göndermem ya da yazı iletmem mümkün olmamıştı. Cep telefonlarının yeni yeni kullanıldığı ve her yerde doğru dürüst çekmediği bir dönemde, bu imkansızlıklar arasında, elimdeki görselleri ve yazılarımı dergiye hızla ulaştırmam gerekiyordu. Konca Kuriş’in başı açık fotoğrafları ve aile fotoğraflarını topladıktan sonra, İran seyahati hakkında eşinden öğrendiklerimi yayın yönetmenimle telefonda paylaştım.
Ali Boratav, hemen Adana’ya geçmemi ve oradaki Milliyet bürosunda internet üzerinden materyalleri göndermemi istedi. Hızla Adana’ya geçtim ve Milliyet gazetesinde, yayın yönetmenimin direktifleri doğrultusunda fotoğrafları tarayıcıdan geçirip internet aracılığıyla göndermeye başladım. Ancak Milliyet gazetesi fotoğrafları ve haberi hemen kullanmak istediğini belirtti. Yayın yönetmenim beni arayıp fotoğrafları ivedilikle kargoya vermemi, internetten göndermemin sakıncalı olacağını söyledi. Toparladığım fotoğrafları ve haberin büyük bir kısmını gazetenin uçak kargosuna teslim ettim.
Mersin’e dönüp haberin devamına odaklandığımda Konca Kuriş’in Hizbullah tarafından kaçırıldığı konusunda kafam netleşmişti ancak ispat edemezdim. Bu düşüncelerimi yayın yönetmenimle paylaştım. Haber “Feminist İslamcının Esrarı” başlığıyla yayınlandı. Haberin devamında “Hizbullah mı?” ara başlığını kullandım.
Devamında şunları yazdım: “Şu an için aslında en büyük ipucu olan Konca Kuriş’in yaşamı, bu olayla ilgili nerelere mercek tutulacağı hakkında da bir fikir veriyor.” İşte Kuriş’in yaşamöyküsünden köşe taşları…
Sempatik ve Başörtülü…
“Kadınlar cuma ve cenaze namazı kılabilir mi?” tartışmasının hareketli günlerinde tanıdık onu. Başörtülü, tombulca ve sempatikti. Ama bir o kadar inatçı, kavgacı ve direngen. Türkçe ibadet önerisi, kadın konusundaki iddialı sözleri ve kendisini feminist olarak tanımlamasıyla bir anda medyanın gözdesi oldu. Herhangi bir dini eğitim almamasına rağmen, katıldığı programlarda medyanın tescilli İslamcı kadınlarını dahi alt etmekte gecikmedi.
Nüfus memurları telaffuz ettikleri şekliyle kayda geçirdikleri için Gonca ismi Konca’ya dönüşen 38 yaşında 5 çocuklu bir kadındı. Oldukça liberal bir aileden geliyordu. Ancak kayınpederinin ısrarlarına dayanamadı ve örtündü. Hatta bu yüzden kendi ailesiyle sık sık tartışma yaşadı. Sadece başörtüsüyle yetinmeyen Konca Kuriş bir müddet sonra Mersin’de faaliyet gösteren Nakşibendi tarikatına girdi.
Tarikatta 1,5 yıl kaldı. Kuriş tarikat günlerini şöyle anlatıyordu: “Verilen dersler hiç aklıma yatmadı, ‘neden Allah ile arama başka birisi girsin?’ dedim. Öyle ki halüsinasyon görecek noktaya gelmiştim. Her yerde beni gören, izleyen bir şeyhin bulunduğuna inanmam isteniyordu. Şeyh her yerde sizi takip ediyor; evde, sokakta, yemek yerken, uyurken, banyoda, yatakta.”
Tarikat Nefreti…
Tarikata duyduğu nefreti hemen her platformda dillendiren Kuriş, tarikatta yaşananları ifşa etmekten kaçınmıyordu.
“Gelen herkes suçluluk duygusu içindeydi ve mütemadiyen ağlıyordu. Bir bakıyorsunuz ki yanınızda doktor, mühendis bayanlar da var. Tahsilli insanlar hepsi. Ama bize çamaşır yıkattırmışlardı mesela. Ortaya yığdılar şeyhin çamaşırlarını, ‘yıkayın’ dediler. Şeyhin çamaşırı da olsa niye elimle yıkayayım, dedim reddettim. Millet artan yemeklerini yiyor, salatasının suyunu kafasına dikenler var. Hamile kadınlar geliyor, peş peşe iki kız doğurmuş, şeyh karısı aracılığıyla karnına dokunsun da çocuk erkeğe dönsün diye.”
Kısa zamanda Nakşibendi tarikatının tepkisini üzerine çeken Konca Kuriş’e yönelik tehditlerin ardı arkası kesilmiyordu. Tarikattan ayrılmakla kendi deyimiyle bir cendereden kurtulan Kuriş, başka bir cenderenin içine girmekte gecikmedi.
Caferilerin Etkisi
Cuma namazında kadınların erkeklerle birlikte saf tuttuğu Caferi mezhebinden etkilenen Konca Kuriş, dört yılını Şii olarak geçirdi. Kuriş okuyarak Şii olmaya karar verdiğini belirtirken “Ama bir süre sonra burada da kavganın bir başka boyutu sürdüğünü gördüm” dedi.
Yakınlarının iddiasına göre Kuriş bu dört yıl içerisinde İran yanlısı Hizbullah örgütüyle yakınlaşmış, örgütün birtakım faaliyetlerinde aktif olarak yer almıştı. Ancak eşi Orhan Kuriş, Konca Kuriş’in Hizbullah ile ilişkisini kesinlikle reddetti.
Konca Kuriş inandıklarını doğduğu ve yaşadığı kent olan Mersin’de kısmen uygulamaya kalktığında tepkilerle karşılaştı. Mersin’de Muğdat Camii’nde arkadaşları ile cenaze namazı kılmak istemesi üzerine, caminin imamı Osman Temel tarafından camiden uzaklaştırıldı.
RP’ye Eleştiri
Refah ve onun devamı Fazilet Partisi ile ilgili sert demeçleriyle de dikkat çeken Kuriş bu partinin takiye yaptığını savunuyordu: “Benim dinimde takiye yok, oysa Erbakan her gün yalan söylüyor.”
Mersinli Feminist İslamcı Konca Kuriş, Nakşibendiler, Hizbullahçılar ve daha sonra da bu sözleriyle Refah Partililerin tepkilerini üzerine çekti, düşmanlıklarını kazandı.
İslamcı çevresinde de yalnızlaşan Konca Kuriş, Mersinli kadınların kurduğu Bağımsız Kadın Platformu’na katılarak düşüncelerini yüksek sesle ve her yerde korkmadan söylemeye başladı. Laik kesime göre o artık “Yaşar Nuri Öztürk’ün dişisiydi.” (Artı Haber, 33. Sayı)
Araştırmalar sürüyordu. Konca bulunamamıştı. Ancak haber şimdilik tamamlanmıştı. İçim buruk, kırgın, kızgın ve çok üzgün halde İstanbul’a dönmüştüm. Haber, (Milliyet) Artı Haber’in 33. sayısında yayınlandığında çok ses getirdi. Birçok yabancı basın ajansı tarafından arandım. Olaya bir haber olarak bakıyorlardı ve kendi adlarına iz sürmeye devam etmemi istiyorlardı. Bunlardan biri Hollanda Basın Ajansı’ndan Jessica Lutz, diğeri ise Amerika San Francisco Exemination Haber Ajansı’ndan Alice idi. Hem gazetelerinde haberi kullanmak istediler hem de canlı radyo bağlantısı yapmamı. Yaptık da; ben Türkçe anlattım, Alice İngilizce çeviriyle yayına verdi.
Konca Kuriş’in akıbetini gerçekten merak ediyordum. Haberin devamını yapmayı düşündüm ve iz sürmeyi bırakmadım. Bir süre sonra, ben de tanımadığım kişiler ve numaralardan tehditler almaya başladım. “Sen Mersinlisin, bak Konca kaçırıldı, seni de kaybederler bir gün” diye tehdit ediyor, ağırlıklı olarak da “Kendini düşünmüyorsan çocuklarını düşün,” diyorlardı.
Bu olay ve haber benim için unutulmazdı; sadece “bir kadının kaçırılması” değildi. Konca Kuriş’in İslamiyet’te yeni tezler geliştirmesi, ataerkil ya da patriyarkal sisteme kafa tutan bir 68 kuşağı sempatizanı, İslamcı ve feminist bir kadın olması çok değerliydi.
Yakından tanıdığı tarikatları eleştirmesi de önemliydi. Eril tahakkümün İslam ve şeriat zırhını kuşanarak daha da saldırganlaşması, tarikatların üzerine kendi söylemleriyle giden Konca Kuriş’in, yine bu tarikatlardan biri ve en saldırganı olarak bilinen Hizbullah tarafından kaçırıldığından neredeyse emindim, ama ispat edemiyordum.
Ne yazık ki, iki yıl sonra, yani 2000 yılında, Konca Kuriş’in domuz bağlarıyla bağlanarak yapılan çok ağır işkenceler sonucunda,vahşice öldürüldüğünü ve bu işkencelerin de görüntüye alındığını öğrendim. Bu haber bir müddet izini sürdüğüm ve beni derinden sarsan haberlerden biriydi.
Konca Kuriş, Türkiye’nin 90’lı yıllarında kadın meselesi üzerine düşünmüş, çözüm arayışı sürecinde hayatını kaybetmiş bir aktivistti. Bilinen veya bildiğimiz kadarıyla, o dönemin en cesur kadınlarından biriydi.
Konca’nın kadın mücadelesine birçok katkısı da oldu. Mersin’de kadın sığınma evlerinin açılmasına öncülük etmesi, spastik özürlüler için araç temini gibi çalışmaları, onun ne denli kararlı ve duyarlı bir insan olduğunu gösteriyordu. 1980 sonrası yükselen kadın hareketinin neticesinde ortaya çıkan yasalarda Konca Kuriş’in emeği vardır. Bugün 6284 sayılı yasanın temelini oluşturan, “4320 sayılı şiddetle mücadele yasası”nın çıkması için Kadın Dayanışma Merkezi kurarak kadınlarla birlikte imza toplama konusunda öncü oldu.
2024 yılına geldik ve hala “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasın” ve “6284 uygulansın” diyoruz. Bu yasaların dayandığı, o eski kanun olan 4320 sayılı kadına yönelik şiddetle mücadele yasasının çıkmasında Konca Kuriş’in emeği, çabası, inancı ve azmi vardır.
Özünde bu (sıradanlaştırılan) bir kadın cinayeti değil; tam aksine, tarikat yapılaşmasına şiddetle karşı çıkan, emekçi, üretken, sağduyulu bir kadın hakları savunucusunun bilerek ve isteyerek yok edilişidir.
Bu vahşice işlenen cinayet tüm kadınlara bir gözdağı niteliğindedir.
Konca Kuriş, 23 Ocak 2000 tarihinde, kaçırıldığından tam 555 gün sonra, Konya’da bir evin bodrum katında kazılan bir çukurda, elleri, ayakları ve gözleri bağlanmış halde ölü bulundu.
Cenazesi Mersin’e getirildi. Kadınlar cenazeyi omuzlamak istediklerinde kayınpeder Abdullah Kuriş “Bu da yeni âdet mi?” diyerek karşı çıktı ama kadınlar dinlemediler; başta Konca’nın teyzesi olmak üzere kadınlar cenazeyi omuzladılar ve Konca Kuriş Akbelen Şehir Mezarlığı’na defnedildi. Öldürülen bir kadının cenazesinin kadınlar tarafından taşınmasının ilk örneğiydi.
Kadına yönelik şiddetin yaygın olduğu bir toplumda, Konca Kuriş’in bu trajik sonu, onun adını ve mücadelesini hafızalara daha da yerleştirdi. Kadın hakları mücadelesinin, sadece kâğıt üzerinde değil, hayatın her alanında savunulması gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Bu bir öykü olsaydı başlığı, “İslami Kesimde Dikkat Çeken Bir Aktivistin Dramı” olurdu. Yüce gönüllü kadın Konca Kuriş’e ve verdiği mücadeleye saygılarımla.
Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Elif Karçık, Melike Çınar, Sinem Yıldız
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegane
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖