Serbest Kürsü Betül Okuyan 29 Nisan 2025
Seçme ve seçilme hakkımızın elimizden alınmaya çalışıldığı, yürüyüş ve protesto hakkımızdan mahrum bırakıldığımız, gençlerin eğitim hakkının hiçe sayıldığı, hasta tutsakların sağlık haklarının görmezden gelindiği bugünlerde, iktidar ve yandaşları hayatımızın her alanına saldırmaya hız kesmeden devam ediyor. Bir grup erkeğin “doğal olan normal doğum” pankartı taşıması ile başlayan, nasıl doğuracağımıza karar verme hakkımızın elimizden alınmaya çalışılmasına kadar gelen süreçte, kadınların tepkileri çığ gibi büyürken bir de üzerine HÜDAPAR’ın özellikle LGBTİ+ bireylerin yaşamlarını hedef alan yasa tasarısı eklendi. Tüm bunlar göz önüne alındığında ben de bu yazının konusunu, bedenlerimizi yönetmeye kalkan ataerkiye karşı Türkiye’deki sanatçıların eserleri ve biraradalığı ile verdiği tepkiler olarak belirledim.
Resim 1’deki Canan Şenol’un “Kybele” isimli fotografik bir otoportresi; Türkiye sanatında, hamile kadın bedeninin ve çıplaklığın en açık seçik, en dolaysız ve en cesur gösterilen ilk örneklerinden. Ataerkinin yüzyıllardır bizlere dayattığı; kutsal, mutlu, sorunsuz ve psikozsuz hamileliğe, tüm “doğallığı” ile karşı dururken aynı zamanda o dönemde devletin resmi televizyonu TRT 1’de söylenen “Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. (…) Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir.” sözlerine de bir cevaptır.2 Canan eserlerinde kendini bir araç olarak kullanıp, içinde yaşadığı toplum tarafından nasıl nesneleştirildiğine, ötekileştirildiğine bakarak üretim yapmaktadır. Bir başka işi olan “Şeffaf Karakol”u ise şöyle anlatmaktadır:
“Dört gün gözaltına alınmıştım. Bu beni çok etkilemişti. O sırada Manisa’daki çocukların mahkemeleri ve onlara yapılan işkenceler söz konusuydu. Bunun üzerine yaptım. Şeffaf Karakol’da bir şiddet söz konusuydu. Giyinik ve çıplak figürler vardı. İkisi karşıt figürleri oluşturuyordu: Egemen güçler ve ezilenler. Karakoldaki şiddet, aslında içimizdeki şiddet. Toplumda kuralların oluşmasını ve devam etmesini sağlayanlar da biziz. O yüzden, o şiddeti göstermek çok önemliydi.” 3
Şenol’un 2009’da küratörlüğünü yaptığı “Haksız Tahrik” sergisi, feminizm adına yapılan bir eylem niteliği taşımaktadır. Yıllardır cinsiyetinin ve kadınlığının üzerine çalışmaktadır Şenol; yıllardır cinsiyetin ve kadınların. Bu yazının birleştirdiği sanatçıların ortak özelliklerinden biri de eserlerinin feminist sanat başlığı altında toplanabilecek olmasıdır. Kadın mücadelesinin bilincinde ve tarafında olan bütün sanatçıların üretimlerini, Feminist Sanat başlığı altında değerlendirebiliriz.
“1960’lı yıllarda cinsiyet ayrımcılığından ırkçılığa her türlü ötekileştirici tavrın sorgulanmaya başlandığı toplumsal muhalefet ortamından doğan ve beslenen Feminist Sanat, bu anlamda belli bir misyon duygusundan hareket ederek kadınların davasının yoğun bir biçimde gündeme gelmesinde önemli rol oynamıştır. Tarihsel süreçte meşruiyet kazanmış ayrımcı kültür politikalarıyla mücadele ederek erkek egemen sanatsal modernizmin kırılma sürecine katkıda bulunan Feminist Sanat kapsamında izlenen çabalar, tarihin göz ardı ettiği kadın sanatçıların keşfine neden olmuş, yeni yazılan sanat tarihlerinde kadın sanatçıların gündeme gelmesinde rol oynamış ve kurumlarda kadın sanatçıların geçmişe oranla daha fazla temsil olanağı bulmasının yolunu açmıştır.”4 (Antmen,2008, s.239)
Feminist Sanat kendini Türkiye’de, Avrupa’daki gibi bir hareket olarak değil de 1970’lerden itibaren öncü sanatçılar ile göstermiştir. Canan Şenol, Nil Yalter, Gülsün Karamustafa gibi öncü sanatçıları, genç kuşaklar beraber yer aldıkları sergilerde keşfetmiştir. Beral Madra’nın küratörlüğünü yaptığı “Sfenks Seni Yiyip Yutacak” sergisi (2004), Tomur Atagök’ün düzenlediği “İzler” sergisi (1995) bu sergilere verilebilecek örneklerdir.5 Bugün hâlâ öncü sanatçılar ile genç kuşaklar sergilerde bir araya gelerek, sanat alanında kendilerine yer açmaya devam etmektedirler. Bu yıl 6 Mart – 6 Nisan tarihleri arasında bağımsız dijital sanat platformu Art Red Co ile Beral Madra küratörlüğünde gerçekleştirilen sergi, DAR “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” sergisi bu biraradalığı devam ettirmektedir. DAR bu mart ayında da bir dizi etkinlikler ile kadın, kuir ve patriarkal sistemin karşısında direnen tüm öznelerin üretimi desteklemeyi ve bir arada olmayı amaçlamıştır.
Türkiye’deki öncü sanatçılardan olan Nil Yalter kendini Marksist feminist olarak tanımlamaktadır ve kadın savaşını, işçi savaşıyla paralel gördüğünü söylemiştir. Resim 2’deki görselde Nil Yalter’in Başsız Kadın veya Göbek Dansı adındaki videosundan kareler bulunmaktadır. Yalter bu işinde kadına eleştirel bir ironi ile yaklaşmıştır ve bu ironik ton, dönemin feminist hareketinin sıkça kullanmayı tercih ettiği bir yöntemdir.
“…yapıt, sanatçının kendi göbek deliğinin etrafına, René Nelli’nin ‘Erotique et Civilisations’ adlı kitabından alıntıladığı bir metni, siyah keçeli kalemle yazmasıyla baslar: ‘Kadın hem dışbükey hem de içbükeydir…’ Metnin aslı, Afrika kıtasının bazı bölgelerinde yaygın bir uygulama olan kadın sünnetine dair etnografik bir analiz olup yaklaşık 20 dakika süren siyah-beyaz video, doğurganlaştırılmak üzere imam tarafından karnına tılsımlı yazılar yazılan Anadolu kadınının durumuna gönderme yapar.”6
Ve adalet mücadelesinden vazgeçmediğimiz kayıp kadınlar için:“Karamustafa, limana gelen denizcilerin karşılaştığı ilk unsur olan Galata genelevinde çalışan kadınlara odaklanır. Tarihi Ceneviz dönemine kadar uzanan bu genelevden, liman kentinin başka bir yanına, İstanbul ve çevresinde son iki yıl içinde kaybolan kadınların kaderine ışık tutar. Gemici iplerini germe halkalarıyla tavandan zemine doğru sabitler ve üzerine bağladığı renkli kurdelelere kayıp kadınların son görülme tarihlerini ve adlarını damgalar. Polisin haklarında yalnızca kayıp kaydı tuttuğu kadınları bu çalışmayla bir anlamda “geri çağırır.” 7
1970’lerden sonra Türkiye’de feminist sanatçıların eserlerinde, “Türkiye’de kadın olma”ya dair de birçok yerel soruna, olaya, olguya rastlarız. Şükran Moral’ın 9 Ocak 2007’de Venedik’te gerçekleştirdiği “Zina” performansı (Ortadoğu ve İslam coğrafyasında kadının konumunu gözler önüne sermek için, toprağa kendini diri diri gömdürdüğü performansı), o zaman “fazla” bulunmuştur ancak tam 7 yıl sonra Adıyaman’ın Kahta ilçesinde 16 yaşındaki Medine Memi “erkeklerle konuştuğu” gerekçesi ile ailesi tarafından diri diri gömülmüştür.
“Feminist kuram,1970’lerden bu yana sanat dünyasının içsel yapısını deşifre etmeye çalışmaktadır: Bu yapı, ‘erkek egemen’, ‘heteroseksüel’ ve ‘beyaz’ ve Avrupa/ABD merkezlidir. Feminist sanatçılar da gay/lezbiyen kuramcılar, Marksist eleştiri, çok kültürlülük teorisyenleri ile beraber bu yapıyı yapısöküme uğratarak deşifre etmişlerdir/etmektedirler.” 9
Dün de bugün de toplumların karşı karşıya kaldığı sorunlara ek olarak, bizler hep kadın oluşumuzdan ötürü dekatmanlı bir şekilde hak ihlallerine maruz kaldık. Hak ihlallerinin ötesinde erkek şiddeti ile hep burun buruna yaşadık; hatta çoğu zaman yaşayamadık. Bunun karşısında yüzyıllardır örgütlediğimiz kadın dayanışmamız, kadın mücadelemiz var. Biz kadınlar hayatın hangi alanında isek o alandan mücadelemize katkı sunduk. Bu yazıdaki örnekler de feminist sanatçıların mücadeleye kattıklarından örnekler. Sanat yoluyla da direnişimiz sürmeye devam edecek!
*Editörün Notu: Kapaktaki görsel Canan Şenol’un “Taşaklı Kadın (Hünsa)” adlı eseridir. İrvin Cemil Schick, Canan’ın feminist bir sanatçı olarak toplumsal cinsiyet kalıplarına birçok eserinde doğrudan karşı çıktığını belirtir. Schick’e göre, sanatçının 2009 tarihli bu çalışması, Osmanlı döneminde yaşandığı rivayet edilen gerçek bir olaydan yola çıkarak, güç sahibi kadınların eril biçimde temsil edilmesini eleştirel bir bakışla sorgular.
(Kaynak: https://www.k24kitap.org/post-modernizm-minyatur-sanati-ve-canan-senol-1110 )
Kaynaklar:
Editör: Sinem Yıldız
Düzelti: Sinem Yıldız
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Figen Algül
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖