Background

Bir Kızıl Deneyim: İlerici Kadınlar Derneği

Her dönemin burjuva siyasal iktidarı, müesses nizamlarının en azılı düşmanı olan sosyalist hareketi, çeşitli baskı araçlarıyla örtük çalışma yöntemlerine sevk etmiştir. Bu da kendi tarihimizi dahi kaleme alırken çeşitli kaygılara kapılmamıza sebep olmuştur. Bu tarih yazıcılığının, baskı koşulları altında sağlıklı bir şekilde yapılamaması kimi zaman bizi kendi tarihimize uzak düşürmüştür. Ayrıca “deneyim aktarımının” tadını alamadığımız için tarihe bakarak değil yolda düzüldüğü hâliyle pratiklerimizden ders çıkarır hâle gelmemizi sağlamıştır. Hatta belki de bu yoksunluk hâli bizleri ya tarihi holiganca bir savunuş biçimine ya da topyekûn bir reddiyeye düşürmüştür.
Tarih yazımı hususunda böyle zorluklarla karşı karşıya olan sosyalist mirasın başına bir de “kadın” kavramı eklenince kendi cenahımızdan dahi ambargo yeme eğilimiyle karşılaşabiliyoruz. Ancak, mücadelemizi köksüz bir zemin üzerinde yeşertmediğimizin idrak edilmesini lüzumlu görüyorum. Bu da beni vakti zamanında 12 bin üyesi, 33 şubesi, 35 temsilciliği, 35 bin tirajlık “Kadınların Sesi” gazetesi ile Türkiye’nin ilk sosyalist kadın derneği olan İlerici Kadınlar Derneğini incelemeye, tartışmaya sevk etti.


Dönemin Atmosferi ve Kuruluş
Bilindiği üzere Türkiye dâhil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde 1968 yılında öğrenci hareketinin büyük bir ağırlığıyla politik atmosfer en hararetli noktalarından birine gelmiş, elbette ki kadın hareketi de bu hareket hâlinden beslenmiştir. Ancak Türkiye sosyalist hareketinin içerisinde kadınlar her zaman bulunsa da 1970’li yıllara kadar bu, ayrı bir örgütlenme biçimi olarak vücut bulmamış, kadınlar varlık ve politikalarını daha çok partili kimlikleriyle sürdürebilmişlerdir. 12 Mart 1971 tarihine gelindiğinde ise askeri darbe, devrimcilerin üzerine bir balyoz gibi inerek politizasyon süreci duraksatılmaya çalışılmıştır. Ekim 1973’te yapılan genel seçimle beraber darbenin ağır havası dağılmış ve örgütler adeta yeniden doğuş sürecine hazırlanmıştır. Tutsak edilen devrimciler 1974 affı ile birlikte cezaevlerinden çıktıklarında, kendini yeni bir doğuma hazırlayan işçi, gençlik ve kadın hareketlerine kavuşmuşlardır. Tam olarak bu zaman diliminde, dönemin TKP’si yığınsal bir örgütlenme girişiminde bulunur ve kendine buna yönelik örgütlenme zemini yaratma arayışına girer.1 Bunun bir uzantısı olarak da bir kadın derneği kurmak hedeflenir. Dönemin İKD kurucularıyla yapılan mülakatta bu durum, TKP’nin, bir kadın örgütünün kurulması konusunda yazılı ve sözlü yayınlarıyla destek verdiği ancak bu durumun partinin “kadın sorununa” gereken önemi vermeye başlamasıyla ilgili değil bizzat partinin yeniden doğuş çabalarıyla ilintili olduğu aktarılmıştır.2 Böylelikle dönemin TKP’si bir kadın örgütü kurma çabasıyla 1974 yılında öncelikle Uluslararası Demokratik Kadınlar Konfederasyonu ile ilişki kurar. Aynı federasyonun önerisiyle 1975 yılı Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Yılı ilân edilir ve aynı yıl, 3 Haziran 1975 tarihinde İlerici Kadınlar Derneği resmen kurulmuş olur.


Peki, bir siyasi partinin girişimleriyle kurulan bu sosyalist kadın derneğinin TKP ile ilişkilenmesi, partinin dâhiliyeti ve kuruluş çalışmaları nasıl gerçekleşmişti? Her ne kadar İKD’nin kuruluşu TKP’nin yönlendirmesi ve TKP’li kadınların öncülüğünde gerçekleşmiş olsa da kurucu ve yönetici kadınların, bir kadın örgütüne biçtiği bir kaftan vardı; bu dernek yığınsal, demokratik ve bağımsız bir nitelikte olmalıydı. Bu net ilkeleri sebebiyle İKD kendisine addedilen “yan örgüt”, “TKP’nin kadın kolu” gibi söylemlere sonuna kadar karşı çıkmış, TKP’nin yasadışı olması sebebiyle kadın üyelerinin oldukça az olduğu bu dönemde kapısını örgütsüz kadınlara açmış ve zamanla dernek içerisinde örgütsüz kadınlar çoğunluğu oluşturmuştur. Tüm bunların yanında derneğin kuruluşuna diğer sol örgütler de çağırılmış, onların da dernek üyesi olmalarına müsaade edilmiştir. Derneğin “bağımsız” niteliği ise burada TKP propagandasının yapılmaması, dernek binalarında partinin yayın organının, flamasının dahi yer almaması gibi durumlarla somutlaştırılmıştır. İKD siyasi dilinde, sloganlarında, politik hattında TKP siyaseti ile eşgüdümlü gitmiştir ve bununla sınırlı kalmıştır. Bir diğer önemli nokta ise TKP de İKD de bu derneği “Marksist-Leninist ilkeler ışığında kadın komünistler yetiştirecek bir örgüt”3 olarak görmüştür.


“Kadın Sorunu” ve İKD
Dönemin politik atmosferi sebebiyle pek çok sol örgüt yeniden yapılanmaya gitmiş, bunun yanında “demokratik kitle örgütleri” de kurulmuştur. Ancak İKD’nin bu demokratik kitle örgütlerinden, kuruluşu itibariyle ayrıldığı noktalar vardır; Avrupa’da sosyalist ve komünist partilerin ayrı kadın örgütlenmesine gittiği bu zaman diliminde Türkiye’deki ilk sosyalist kadın örgütü sıfatına haiz olan İKD, sol cenahın taşlamalarına maruz kalmış, “sınıf mücadelesini bölmek” ve “feministlik” ile suçlanmışlardır. Peki İKD “kadın sorunu”na nasıl yaklaşıyordu ve gerçekten feminist miydi?
İKD, yayın organı olan Kadınların Sesi gazetesinin ilk sayısında kurucu nitelikte bir yazı ile hedeflerini şöyle açıkladı:
“İlerici Kadınlar Derneği tüm kadınlara ve halkımıza amaçlarını ve hedeflerini şöyle açıklamaktadır:
1. Eğitimde, iş bulmada, terfide gerçek eşitlik sağlanmalıdır.
2. Analık toplumsal bir işlev sayılmalıdır.
3. Var olan yasal hak ve eşitlikler hayata geçirilmeli, yasalarda kadını aşağılayıcı maddeler düzeltilmelidir.
4. Kadınlar barışın, demokrasinin, ulusal bağımsızlığın ve toplumsal ilerlemenin uyanık savunucuları olmalıdır.”4

İİKD, kadınlara eşit eğitim imkânı, doğum kontrol imkânları, eşit işe eşit ücret, çocuk bakımının toplumsallaştırılması gibi dönemin feminist talepleriyle örtüşen ilkelere sahipti. Ayrıca, bu ilkelerin ışığında “Her İş Yerinde, Her Mahallede Kreş”,”Doğum İzinleri Birleştirilmeli ve Uzatılmalı”, “Gündelikçi Kadınlar SSK Kapsamına Alınmalı” gibi kampanyalar örülmüş, sendikalar aracılığıyla toplu iş sözleşmelerine müdahil olunarak kreş ve emzirme odası maddeleri eklenmiş, kadınlar için okuma yazma kursları açılmış ve sağlık hizmetleri verilmiştir. Ancak tüm bu kampanya ve ilkelerin yanında İKD’nin kadının ezilişinin, ikincil sınıfa itilişinin köklerini nerede bulduğunu da incelemek önemlidir. İlerici Kadınlar Derneği tıpkı İkinci Enternasyonal’e ve Komintern’e bağlı sosyalist örgütlerde teorik zeminini oluşturduğu hâliyle kadının ezilmişliğini “toplumsal üretimden dışlanmak” ile okumuş ve çözümü kadının toplumsal üretime dâhiliyeti ile bulmuştur. 5 Tüm bunların yanında formasyonunu aldığı hâliyle kadınların kurtuluşunun kapitalist bir toplum içerisinde gerçekleşemeyeceğini vurgulamışlardır. Her ne kadar dönemin Avrupalı feministlerinin talepleriyle uyumlu ilkelere sahip olsalar da feminizm hakkındaki görüşlerini kaba bir şekilde, ait oldukları geleneğe uygun biçimiyle sürdürdüler. Patriyarkal sisteme oturaklı bir eleştiri getirmeyip örneğin ev içi şiddeti bir mücadele başlığı olarak görmediler. Kendilerine yöneltilen feminist “ithamlarını” pek de teorik bir zemine oturtmadan püskürtme çabalarına girerek feminizmi toplumsal mücadeleden soyutlanan bir alan olarak okudular… Ancak İKD’nin bu feminizm karşıtı, propagandif hâlini diyalektikten uzak bir biçimde okuyamayız. Birincisi her ne kadar özellikle Avrupa’da yükselen bir ikinci dalga feminizm olsa da bu, Türkiye’ye nüfuz etmemiş, Türkiye’de o vakte kadar örgütlü bir kadın mücadelesi de görülmemiştir. Dönemin Türkiye solu içerisinde İKD’ye yönelik eleştiriler asla feminist bir perspektiften yapılmamış, aksine bu eleştiriler İKD’yi feminist bulmanın ve sınıf mücadelesini böldüğünü iddia etmenin ötesine geçememiştir. İKD’nin kapatılışından yıllar sonra yöneticileriyle yapılan mülakatlarda feminizme karşı tutumları ve ikinci dalga feminizm hakkında o dönemki bilgileri sorulduğunda ise verdikleri yanıtlar değişiklik göstermemiştir. İKD’li kadınlar feminizm hakkında oturaklı bir okumalarının olmadığını, mevcut Marksist yorumların dışına taşamadıklarını belirtmişlerdir. Bahsedildiği üzere dönemin solu içerisinde dahi feminist bir çerçevede yorumun gelmemesi en basit hâliyle 1970’lerin Türkiye’sinin feminist yayın/çeviri faaliyetleri açısından kurak bir saha olduğunun kanıtı niteliğindedir. Tüm bunların yanında, dönemin diğer sosyalist kadın örgütlerinin aksine erkeklerin dernek yönetimine herhangi bir şekilde dâhil olmasını kesinlikle engellemişlerdir. Ayrıca unutulmamalıdır ki feminist hareketin memleketin topraklarıyla buluştuğu anda İKD’li pek çok kadın bu harekete dâhil olmuşlar, kendilerini feminist olarak tanımlamışlardır. Hatta geçmiş İKD’li kimlikleriyle övünmüşlerdir çünkü bu yıllara kadar kadınlar pek çok siyasi partide, dernekte erkeklerle beraber örgütlü faaliyetlerini sürdürmüş, buralarda dahi erkek egemen sistemin duvarlarına toslamış ve feminist mücadelenin gerekliliğini bu tarihi birikimle kavramışlardır.


Sonuç Yerine
Bu yazıyı kaleme alış motivasyonlarımdan biri, en başında da belirttiğim gibi tarih yazma/okuma ile ilgili beni rahatsız eden alışkanlıklarımızdır. Bir hareketi diyalektik ilkelerden uzak hâliyle “o ya da bu” diye ikili bir tasnife sığdırma çabası, holiganlık ya da tarihin zaten yok edilmeye çalışılan sayfalarına kibritle yaklaşmak, bizi bir ders alabilme hâlinden alıkoyuyor belki de.


Bu eğilime karşın, İKD’nin, gelecek kuşaklara sosyalist/Marksist feminist kadrolar kazandırması yönüyle de ayrı bir önemi olduğu fark edilmelidir. İKD, kadınları, mücadele ettikleri örgütler içinde dahi görmezden gelen yapılarda, erkek şeflerine başkaldıran özneler haline getirmiş bir örgüttür. Kondulara, grevlere, işyerlerine kadar girebilmiş, o dönemde kitlesel bir şekilde 8 Mart’ı kutlayabilmiş İKD, Maraş Katliamı’nın ardından 1979’da ilân edilen sıkıyönetimin ilk hedefi olup kapatılmıştır. Bu yazının taşıdığı motivasyon, bunca şeye rağmen 12 Eylül’e kadar yılmadan, illegal bir biçimde faaliyetlerini sürdürmüş, en önemlisi kadınları örgütlü mücadeleye dahil edebilmiş, örgütlü mücadele içinde eşitler arası bir ilişki tesisine sevk etmiş kadınları, kızıl çatkılı kadınları iyisiyle kötüsüyle değerlendirmektir…


Kaynaklar

  1. Akal, E. (2024). Kızıl Feministler: Bir Sözlü Tarih çalışması. İletişim Yayınları, s. 99
    ↩︎
  2. Ve Hep Birlikte Koştuk, İlerici Kadınlar Derneği (1996), Açı Yayınları
    ↩︎
  3. Akal, E. Age s.149 ↩︎
  4. Kadınların Sesi, 1975:3 ↩︎
  5. Akal, E. Age, s.165 ↩︎

Editör: Özgür Genç, Sinem Yıldız
Redaksiyon: Ayşe Baranak
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation