Köşe Yazıları Bilge Seçkin Çetinkaya 21 Temmuz 2025
Cemal Süreya Parkı’ndalar.
Onun dediği gibi:
‘Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız’
Turgut Uyar’a uyup, Gökyüzüne bakmak için geldiklerini söylemek isterdik.
Ama değil.
Yegâne geçim kaynağı olan zeytinliklerine dozer giren, ormanları kesilen, dereleri kurutulan sade, küçük insanlar, bizim insanlarımız: bilhassa kadınlar ve en çok kadınlar.
Dertleri bir tas yemek koymak sofralarına, ağaçlarının gölgesinde huzurla oturmak, çocuklarının rızkını bin yıllardır onları besleyen topraktan, zeytinden, ormandan, yanlarında akan nehirden çıkarmak.
Yoksul cennetlerini artlarında bırakıp yüzlerce kilometre yol kat edip başkente gelmişler.
Ege’den Karadeniz’den memleketin dört bir yanından.
Meclise çok yakın bir parkta, gece gündüz.
Bu Meclis ki, yıllar önce onların canları pahasına kurulmuş,
Anadolu rençberinin her cephede döktüğü kanın üstüne, bebesinden esirgediği battaniye üzerine.
Bu Meclis onlarınmış, öyle mi?
İçinde vekilleri varmış, öyle mi?
Bakalım öyle mi?
Bu yasa teklifinin nasıl geldiğine bir bakalım.
IC Enerji ve Limak şirketleri, vergilerimizle maaşını alan bakanlara, bürokratlara, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ve Özelleştirme Daire Başkanlığı’na bir mektup yazmış.
“Işıkdere’yi, Hüsamlar’ı, Sekköy A3 sahalarını yedik bitirdik; sıra İkizköy Akbelen’de, oradan Karacahisar’a gireceğiz.” demişler.
Ama toprağın üstünde zeytin, bir de köylüler varmış. “Onları ayağımızın altından çekin.” demişler.
“Nedir ki bu üç beş köylünün gücü?” demişler.
“Bir onlar yüzünden kömür çıkartamayalım da pahalı pahalı kömür mü alalım piyasadan?” demişler.
“O kârlar yetmez bize.” demişler.
‘Bir de yasa, hukuk, mahkeme çıkardılar başımıza’ demişler:
• “Eğer siz bu zeytinlik sahalarının yakınında enerji tesisi kurulmasını yasaklayan 3573 sayılı Zeytinliklerin Korunması Hakkında Kanun’u kaldırmazsanız olmaz.”
• “İdare mahkemeleri yürütmeyi durdurma kararı alıp da bizim için yaptığınız kamulaştırmalar, orman izinleri böyle iptal olmaya devam ederse olmaz.”
• “Cumhurbaşkanı kararıyla yapılan acele kamulaştırma işlemleri de yargı tarafından iptal ediliyor; sağ olsun Cumhurbaşkanımız bizi düşünüyor ama Danıştay’ı da halledin artık.” demişler.
• “Siz böyle yapmaya devam ederseniz biz yeterince kâr edemeyiz. O zaman memleketin enerjisi azalmış çoğalmış bizi ilgilendirmez. Biz kârımızdan fedakârlık yapacak değiliz herhalde. Kapatır gideriz.” demişler.1
Kim demiş: Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim Ticaret Anonim Şirketi adına Yönetim Kurulu üyeleri Birol Ergüven ile Murad Bayar demiş.
Peki bizim bakanlar, bürokratlar ne demiştir sizce?
“Biz hukuk devletiyiz, kanun neyse o ” mu demişler?
Hep birlikte biz de öyle umut ettik.
Ama bu umudun yerine karşımızda, maden şirketlerinin taleplerini harfi harfine torba yasanın içine itelemiş bir düzenleme çıktı.
“Yasama faaliyeti kamu yararına dayanmaz mı?” diye soralım.“YK Enerji’nin mektubu, kamu otoritesini özel şirketin çıkarına göre yasa değişikliğine zorlamıyor mu?” diye soralım “Önümüze getirdiğiniz bu yasa ile karar vericiler, yasa yapıcılar artık bağımsızlıklarını göstermelik olarak bile korumak ihtiyacı duymuyor mu?” diye soralım.
Bu, doğrudan “yasanın arkasından dolanarak” toplumu yıldırmak olmuyor mu?
Ve biz demek isterdik ki:
Bu yasa tasarısının altında imzası bulunanlar, bizim değil; maden şirketlerinin vekilleridir. Ama dehşetle öğrendik ki bu yasa tasarısının altında imzası bulunanlar maden şirketlerinin vekilleri bile değil; bu “milletvekili” maaşı alan, yasa yapan kişiler MADENCİ ŞİRKETLERİN BİZZAT SAHİPLERİ.2
Onlara sorarsanız: “Hepiniz elektrik kullanıyorsunuz, dolayısıyla enerjiye ihtiyaç var. Enerji az, Türkiye’nin de enerjiye ihtiyacı var, enerji eksiği var.”3
Daha da önemlisi mektuplarında ifade ettikleri gibi: Fedakâr (!) ve vatansever (!) şirketlerimiz tabii ki de kâr etmedikleri zaman enerji üretmiyorlar.
Ama bu kadar kâr ettiğiniz işte, devletin size alım garantisi verdiği işte, size güven olmayacağı için biz de başka bir yere baktık tabii enerji açığı var mı yok mu diye.Konu hakkında TMMOB bir görüş açıklamış ve demiş ki:
“Teklifin enerji arz güvenliğini sağlama gerekçesi, mevcut verilerle çelişmektedir. Mayıs 2025 itibarıyla Türkiye’nin 118.721 MW kurulu gücü bulunurken, gerçekleşmiş en yüksek anlık puant yük 58.172 MW’dır. Bu durum, ülkenin önemli bir enerji arz fazlasına sahip olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, ‘enerji ihtiyacı’nın karşılanması argümanı, aslında önerilen yasal değişiklikleri meşrulaştırmanın ve belirli sermaye gruplarının çıkarlarının önündeki engelleri kaldırmanın gerekçesidir.”4
Arz fazlası varsa, yasa yapmaya dair gösterilen gerekçe tamamen uydurma demek oluyor.
Peki mecliste bu yasa geçince ne olacak?
Zeytinlikleri, ormanları, dereleri bir çırpıda yok edecekler.
Zeytinliğe termik santral yapacaklar, ormanı “kamu yararı” diyerek satacaklar.
Köylüyü susturacaklar, çiftçiyi toprağından edecekler.
İtiraz edince “acele kamulaştırma” diyerek jandarmayı gönderecekler.
Zeytini özenle koruyup taşıyacaklarına dair verdikleri güvenceye ise Kartalkaya’daki otelde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yaptığı denetime güvendiğimiz kadar güveniyoruz. Hele ki özen. Yanmış boğulmuş çocuklarını kızarmış tavuk dorsesinden teslim alan ailelere sormak lazım devletimizin özenini.
Verilen sözler yerine getirilmediğinde devlet güvencesi ve özeni söz konusuysa kimseden hesap sorulmayacağını, 78 kişinin canı pahasına çok iyi öğrendik. Bu yasayı çıkararak arkasından dolaşacakları yasaları, çiğneyecekleri kurallar o kadar çok ki bir dip not olarak koyuyoruz.5
Kısaca:
Bizim insanlarımızın yoksul cennetine el koymak istiyorlar…
Halbuki zeytin ağacının altında kurulan sofra herkesi doyurabilir, dünyanın en kıymetli ürünlerini yetiştirenler üzümle zeytinle topraktan kazandıkları ile başka ülkelerdeki gibi refah ve huzur içinde yaşayabilirdi.
Yaşayabilir.
Yaşayabiliriz.
Bizim insanlarımızın yoksul cennetini, toprağını yok edip onu bir maden, kömür ve termik cehennemine çevirmek istiyorlar.
Bizim insanlarımızın zeytinlerini ellerinden alıp, çaresiz bırakıp, madenlerinde ücretli, ücretsiz köleleri yapmak istiyorlar.
Daha çok kazanmak, durmadan kazanmak, çalışmadan kazanmak, bizden çalarak kazanmak, bizim paramızla kamu kaynakları ile alım garantili kazanmak istiyorlar.
Bizim için cehennem istiyorlar.
Toprak onların olsun istiyorlar.
Halbuki…
Üzerinde yaşayan kurdu, kuşu, üzümü, zeytini, nehiri, suyu, balığı,
O toprağın altında atalarımızın kemikleri gibi,
Üzerinde yeşeren çocuklarımızın geleceği gibi,
Biz ve bizim insanlarımız,bu toprağın insanları,
Biz bu toprağa aitiz..
Bu koskoca Akdeniz ki doğuyu ve batıyı zeytin ile birbirine bağlar. Güvercinin ağzındaki zeytin dalıdır barışı huzuru bir arada yaşamayı öğreten.
Ve yalnız işgalciler, soykırımcılar ve katiller zeytini bu ölmez ağacı kökünden söküp öldürmenin peşindedirler.
Filistin’de olduğu gibi.
Tüm dünyaya Ankara’dan, Cemal Süreya Parkı’ndan ses veriyorlar:
‘Biz bu toprakların yerlisiyiz. Yok edilmemize izin vermeyin’.
Okyanus’un öte yanında Dikilen Kaya’dan katledilen yerlilerin Lakotaların bilge şefi Oturan Boğa’ya bir selam vererek bitirelim:
“Biz bu toprakların koruyucusuyuz, bu topraklar bize değil, biz bu topraklara aitiz.”
Ne pahasına olursa olsun, bu toprakların üzerindeki yaşamı, zeytini, suyu, kültürü, binlerce yıllık dünya mirasını koruyacağız.
Kapitalist şirketlerin devletlerin iktidarları doymak bilmez açgözlülükleri ve işgalleri karşısında hayatı savunacağız.
Devlet Üstün Hizmet Madalyası alanlar, “En Zengin 100 Türk” listesine 950 milyon dolarlık servetiyle 35. sıradan girenler bakanları, bürokratları yönetenler, holding sahipleri karşısında, yani gücü, kuvveti, parayı, iktidarı elinde tutanlar karşısında
Bizim insanlarımızı savunacağız.
Kimseyi arkada yalnız ve çaresiz bırakmayacağız.
Ne Ankara’nın ortasında, Cemal Süreya Parkı’nda
Ne de ‘Bütün kara parçalarında, Afrika hariç değil’
*Kapak görsel: Oğuz Demir
Kaynakça:
Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Selen Küçükseller
Yazar Hakkında Bilgi
Akademisyen, gazeteci, oyuncu, yazar, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Parti Meclisi üyesi. Toplumsal cinsiyet ve tiyatro tarihi, çağdaş çalışma hayatı ve işçi sınıfı üzerine yazıyor, akademil çalışmalarını sürdürüyor. Yüksek lisansını aldığı Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde doktora çalışmasına devam ediyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dışarıdan ders verdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Çanakkale’de Radyo Mega 17 ve Olay TV’de, Pazartesi Kadına Mahsus Gazete’de, YOL TV’de, HRT TV’de muhabir, program yapımcısı ve sunucu olarak çalıştı. Birgün gazetesinde “Ekmeğimi Kazanırken” (2010-2015) köşesinde yazdı. Mask-Kara Tiyatrosu, SBF Oyuncuları, Tiyatro Stüdyosu’nda çalıştı. Tolga Örnek’in yönettiği “Hititler” belgeselinde oynadı ve Koray Çalışkan’ın çektiği kısa film “Esma”'da oynadı. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) eş başkan (2012-2016) ve Parti Meclisi üyesiydi. Lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖