Background

Türkiye’nin Yamyam Kapitalizmi ve Homo Sacer      

Ebru Pektaş

Özellikle son yıllarda Türkiye kapitalizminin, kendi türünün sınırlarını dahi oldukça zorlayan yoğun vahşi saldırılarına tanık oluyoruz. Hangi birini sayalım, her biri kapitalizmin kara kitabında özel bir yer edinecek cinsten. Yine de hiç biri Yenidoğan çetesi ve MESEM’li çocuk katliamları kadar “aşırının aşırısı” değildir sanırım. 

Hatırlayınız, tespit edilmiş en az on bebeğin ölümüne yol açan bir çetenin varlığı ile sarsılmıştık. Özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde SGK’den daha fazla para almak amacıyla, bebeklere tıbbi işlem yapan, canlarına kastedip “fişlerini çeken”, karlarına kar katmak için küçücük çaresiz bedenleri yamyam gibi yutmaktan geri durmayan aşağılık bir sistem kurulmuştu. Herkese ve her şekilde yapılabilirdi ama bebeklere bunu yapmak, ki içlerinde aç bırakıldığı için ölenler vardı, nasır tutmuş vicdanları bile sızlatmıştı! 

Çete üyeleri hakkıyla yargılandı mı bilemiyoruz ama soygun için “bebek bedeni” kullanan sermaye çetelerini semirten sistem olduğu yerde duruyor. Bugün, yenidoğan yoğun bakım yataklarının yüzde 52.3’ü hala özel hastanelerde. 1

Şimdi MESEM’li çocukların iş cinayetlerine kurban edilmesinde de aynı sınır durumun suratımıza tokat gibi çarptığını hissediyoruz. 
Okulda olması gereken çocukları bir bir iş cinayetlerinde kaybediyoruz.14 yaşındaki Arda, bir fabrikanın saç büküm makinesinde başı 16 dakika boyunca sıkışarak öldü. 15 yaşındaki Sedat, çalıştırıldığı inşaatta kalıp çökmesi sonucu enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi. 16 yaşındaki Alper, çalıştığı şantiyede asansör boşluğuna düşerek öldü. 15 yaşındaki Muhammet, kompresörle işkence edilerek katledildi. 16 yaşındaki Eren, kuyu açmak için yapılan sondaj çalışması sırasında elektrik akımına kapılıp yaşamını yitirdi. 15 yaşındaki MESEM öğrencisi Berk, “yaşama isteğim kalmadı” diyerek canına kıydı. Ve daha nicesi şantiyelerde, pres makinelerinde, kalıp çökmelerinde, forkliftlerin altında, yangınlarda, elektrik akımında ve işkenceyle can verdi.

Bu yıl 85 çocuk yaşamını böyle cinayetlerle kaybetti. Konya’da elektrik akımına kapılarak ölen MESEM’li çocuğun katillerine 1 yıl sonra dava açılmışken, MESEM’i protesto eden 16 Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi öğrenci aynı gün tutuklandı. Öğrencilerinin MESEM’lerde katledildiğini söyleyen öğretmenler ters kelepçe ile gözaltına alındı!

Elbette, Türkiye’de ne çocuk işçilik yeni ne iş cinayetleri. “Resmi verilere göre 5–17 yaş arası en az 869 bin, kayıt dışı ve mevsimlik çalışma ile en az 2 milyon çocuğun işgücü piyasasında esnek, güvencesiz, enformel istihdam biçimleriyle yer aldığı biliniyor.” 2

Ancak burada sistematik hale gelen, bir birikim stratejisi içinde anlam kazanan yepyeni bir olgu var. Sayılarıyla yarım milyon çocuk, “4 gün işe 1 gün okula” denilerek, “ucuzun da ucuzu” bir işçilik maliyetiyle sermaye peşkeş çekiliyor. Organize Sanayi Bölgelerine yataklı yurtlar yapılmasından, ortaokul çocuklarının bu projelere dahil edilmesinden bahsediliyor! Hesapta 10-12 yaşındaki çocuklar var! Tüm bu proje muazzam bir hukuksuzluğu da gösteriyor. Aslında çocuklar “ne hukukun içinde ne de tamamen dışındadır”, bu anlamıyla Rejimin homo sacer’idir. Çocuklar tam bir hak yoksunluğu içinde, yaşamları çıplak biyolojik varoluşa indirgenmiş durumdadır.3

MESEM örneğinde, yoksul aileler için 6 bin lira aylık kazancın önemi ve çocukları okutmanın çoktan “geleceksizlik” anlamına geldiği gerçeği, projenin en önemli dayanağı!  MESEM’li çocuk işçileri öldükleri için biliyoruz. İşyerlerinde hakarete uğrayan, kuytuda kıstırılan, tacize maruz kalan, hor görülen, işkence edilen belki binlercesi zoru iliklerine kadar her gün yaşıyor.4

Kuşkusuz çocuk emeğine el koymak kapitalizm için bir sapma değildir. Onun yapısına içselleşmiştir. İlksel birikim döngüsü tekrar ve tekrar karşımızdadır. Çocukların emeklerine, yaşamlara, henüz gelişme evresindeki bedenlerine, ruhlarına yamyamca el konulur… Burada bahsettiğimiz “yamyamlık” metaforik anlamın ötesine uzanıyor. Tam da Nancy Fraser’ın Yamyam Kapitalizm eserinde çözümlediğine benzer süreçlerle karşı karşıyayız.

Fraser, el koyma ile sömürü arasında farklı insan hiyerarşilerinden bahseder:

“Bir yandan, sömürülebilir ‘işçilere’ hak sahibi bireyler ve vatandaşlar statüsü tanınır… Öte yandan, el konulabilir ‘başkaları’ özgür olmayan, bağımlı varlıklar olarak tanımlanır; siyasal korumadan yoksun bırakılarak savunmasız ve doğal olarak ihlal edilebilir hâle getirilirler. Böylece, kapitalist toplum üretici sınıfları iki ayrı kişi kategorisine ayırır: biri ‘sadece’ sömürüye uygun, diğeri ise kaba el koymaya mahkûm” 5 

Günümüzde kapitalizm, bu kaba “el koymaları” tüm sınırlarına dek zorlamaktadır. Bir bebeğin “fişini çekerek” sigorta fonuna el koymak,  cezaevlerini fabrikaya çevirmek, ulusötesi insan ticareti, kurumsal arazi gaspları ya da devlet teşvikiyle 12 yaşında çocuk çalıştırmak, sermaye birikiminin sürekli aşındırdığı sınırlardır.

“Manchester’in arkasında Mississippi var” sözü bir ayağını köle emeğine ve “el koymaya” basan kapitalizmi ifade ediyorsa, bugün Türkiye kapitalizmi için benzer bir ilişki, sistematik hale getirilen çocuk emeği gaspıyla açığa çıkmaktadır. 

Bebeklerin “fişinin çekilmesinden” sistematik çocuk katliamlarına uzanan tüm bu silsile Türkiye kapitalizminin, sermaye birikimi için “yamyamca bir stratejiye” sarıldığını olanca açıklığıyla gösteriyor.

Sermayenin çocuk kanıyla biriken sınıf stratejisini döktüğü kanda boğmaya mecburuz.  Sınır buraya çekiliyorsa mevzi buradan yükselecektir!

Not: Kapak görseli, ressam Selwyn Rodda’ya aittir.

Kaynaklar:

  1. https://www.evrensel.net/yazi/95952/yenidogan-cetesinin-gizlemeyi-basardigi-gercek ↩︎
  2. https://www.evrensel.net/yazi/97677/cocuk-emegi-icin-uc-kritik-belge-turkiye-kapitalizminin-cocuk-proleterler-ile-buyume-plani
    ↩︎
  3. “Pınar Ecevitoğlu ve Nevin Yıldız, Agamben’in kullandığı anlamıyla homo sacer’i namus saikiyle kadın öldürmüşleri, cinayet işlemiş sayılmaksızın öldürme olgusuna dahil eden siyasal-ontolojik bir anlam çerçevesi olarak kurarlar. (Ecevitoğlu, 2012; Yıldız Tahincioğlu,2011) Ben bu siyasal-ontolojik çerçevenin sadece namus saikiyle öldürülen kadınlarla sınırlı olmadığını düşünüyorum. Cezasızlık kültürüne dönüşmüş bir erkeklik indirimi uygulamasıyla artık itaatsiz-lanetli kadınların hepsi, siyasal iktidarın öldürülmesine izin verdiği homo sacer’dir ve hayatları insan haklarının güvencesinden soyunmuş çıplak hayatı temsil eder.”
    https://viraverita.com/sehrazat-homo-sacer-ve-istanbul-sozlesmesi/
    MESEM’lerdeki çocuk katli için de benzer bir ifadenin kullanılabileceğini düşünüyorum.
    ↩︎
  4. MESEM gerçeği: Devlet, çocukları sermayeye mi teslim ediyor? / Osman Çaklı dar alan’da anlatıyor
    ↩︎
  5. Nancy Fraser, Cannibal Capitalism, Verso(2022), s.15
    ↩︎
Editör: Müjgan Tekin
Düzelti: Müjgan Tekin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Seda Bedestenci Yagâne, Sinem Yıldız
Seslendirme: Selen Küçükseller

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation