Background

“Toplumsal Cinsiyetten” Korkuyorlar!

Ebru Pektaş

Yakın zamanda “toplumsal cinsiyet” kavramına dönük gerici saldırıların bir yenisine daha şahit olduk. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2 Mayıs 2025 tarihli genelgesi toplumsal cinsiyetin bir “sosyal inşa” olarak tanımlanmasının, bireylerin biyolojik cinsiyetlerinin ötesinde cinsiyet kimliklerini beyanla belirleyebileceği anlayışının, “evlilik ve aile müessesesini tahrip eden”, “kadınlara, çocuklara ve toplum yapısına zarar veren” bir yön taşıdığını iddia etti.1

Aslında bu genelge ile ortaya atılan fikirlerin yeni olduğu söylenemez. 1970’li yıllarda Birleşmiş Milletler metinlerinde “toplumsal cinsiyet” kavramı kullanılmaya başlandığında Vatikan tepki göstermişti. O günden bugüne “toplumsal cinsiyet” kavramını sağdan ve soldan/feminist cepheden eleştiren çeşitli yaklaşımlar oldu. Ne ki bugünün dünyasında artık adıyla anti-gender (toplumsal cinsiyet karşıtı) hareketler dediğimiz önemli bir toplumsallık, faşizan, dinci, erkek üstünlükçü bir ideoloji ile kendini göstermektedir. Üstelik yalnızca ülkemizde değil, Avrupa’da, Amerika’da da benzer bir oluşum vardır.

Zamanın ruhuna çalınmış reaksiyoner bir mayadır, “toplumsal cinsiyet” kavramına düşmanlık. Bu düşmanlığın, neoliberal cangılda hayatta kalmaya çalışan erkeklere “iyi geldiğini” görüyoruz (!) Maaş yetmediğinde, kira çok geldiğinde, çürük dişi çektirecek para olmadığında, göçmenler her yeri doldurduğunda (!), iş bulunamadığında, kadınlar evde oturmayıp iş piyasasında erkeğin pastasını küçülttüğünde, dünya “adamların” hikayesini görmeyip LGBTİ+lara sardığında, kadınlar “aterkil pazarlığı” yerle yeksan ettiklerinde, imdada her türden “erkeklik masalı” yetişir. Bozulan, çöken, değerini yitiren, kutsallık halesi yok olan, ters giden her şeyde aynı reaksiyoner maya iş görür. “Toplumsal cinsiyet” kavramına düşmanlık, tüm buralarda bir tür dolgu malzemesi gibi çalışır. 

Dolayısıyla “toplumsal cinsiyet” kavramına dönük şeytanlaştırmanın aktörleri de hemen her yerde aynıdır: Dinci gericiler, faşistler, Incel grupları, reisçiler vb.

Buradan Türkiye’ye baktığımızda,  “toplumsal cinsiyet” kavramı karşıtlığının devletin resmi ideolojisi mertebesine yükseldiğini görüyoruz. Bu bağlamda bizim “toplumsal cinsiyet” kavramı etrafındaki çeşitli eğilimlerimizin, kavram tercihlerimizin, politik tutumlarımızın belli bir cephenin berisindeki “iç tartışmalar” olarak kabul edilmesi önemlidir. Elbette polemikler ve eleştiriler değerlidir. Ne var ki karşımızda, kadınları ve LGBTİ+ları açıkça düşman ilan eden, bunun için “anti-toplumsal cinsiyet” türü bir ideolojik motifi hakim kılmaya çalışan bir iktidar varken, önceliğimiz eşitlik fikrini toplumsallaştıracak tüm kanalları seferber etmek olmalıdır.

Devrimci ve feminist bir eleştiri silahı olan “toplumsal cinsiyet” kavramına dönük her türlü saldırıyı geri püskürtmek durumundayız. O halde eşitlikle ilgili temelleri, ideolojik mücadelenin köşe taşı haline getirmek, bunları kitlelerin politizasyonuna uygun vasıtalarla sunmak gereklidir. Amacımız sadece görülmek, duyulmak, tanınmak olamaz; toplumun içerdiği tüm eşitsizliklere ayna tutabilmek, ezilmenin öfkesini ve eşitlik özlemini örgütleyebilmektir de mücadelemiz.

“Toplumsal cinsiyet” kavramından korkuyorlar! Çok anlamlıdır. Zira  insanların cinsiyet niteliklerinin nasıl toplumsal eşitsizliklerle birlikte kurulduğunu; kültür ve geleneklerle, sistem halini alan iktisadi yapılarla, ideoloji ve siyasetlerle, devlet aygıtlarıyla, özel ve kamusal alanlarla nasıl örüldüğünü “toplumsal cinsiyet” kavramı açığa çıkarır.

Toplumsal cinsiyet kavramı tehlikelidir zira bize erkek egemenliğinin nasıl işlediğini gösterir. Yozgat’ın bir köyünde doğan kız çocuğunun okuldan alınıp evlendirilmesi toplumsal cinsiyetteki yeriyle ilgilidir. Kollontai’ın bir yerde ifade ettiği gibi doğuştan çocuk bakmaya ya da bulaşık yıkamaya daha uygun bir yapımız yok ama bunu kadınlar yapıyor. Bu nedenle on saat mesaiden sonra işten eve gelen kadın emekçinin bir de mutfakta yemeğe, bulaşığa girişmesi onun toplumsal cinsiyetteki yeriyle ilgilidir. Evlenince bazı insanların evde oturup çocuk bakmaları, iş bulamamaları, buldukları işlerde tacize uğramaları, daha az ücret almaları toplumsal cinsiyetteki yerleriyle ilgilidir. Bazı insanların, “cinsiyetine uygun olmadığı düşünülen” kıyafetler giydiği için yolda saldırıya uğraması da toplumsal cinsiyetteki yerlerle ilişkilidir. İş güvenliği önlemleri oluşturulurken, erkek işçi bedeninin veri alınması da yine toplumsal cinsiyeti işaret eder.

Simone de Beauvoir “insan kadın doğmaz, sonradan olur” derken “toplumsal cinsiyet” kavramına kapı aralamıştı. Bu bağlamda bin yıllara yayılmış köhne bir fikir sorgulanmıştı. Kadın ve erkeği bir takım rollerle tanımlayan, bu rolleri kadın ve erkeğin doğasıyla açıklayan özcü ve “biyolojik determinist” (biyoloji indirgemeci) yaklaşıma temelden itiraz edilmişti. Toplumsal cinsiyet kavramı ile elimizdeki daha da ileri bir eleştiridir. 

Toplumun en az yarısının maruz kaldığı, iş yönetmeliklerinden ders müfredatlarına, siyasal söylemlerden istihdam ve devlet yönetimine, yaşam hakkından eğitim ve sağlık politikalarına, hemen her alanda “egemenlik ilişkilerinin” sorgulanması anlamına gelmektedir bu eleştiri. Bu sorgulama aşka, cinselliğe, bedene ve kimliğe dek uzanır.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de nefret politikaları, LGBTİ+ların hedef alınması kadın düşmanlığı ile içiçe yürümektedir. Nefret politikalarını kazırsanız altından kadın düşmanlığı çıkar, tersi de doğrudur kuşkusuz. Zira artık “kadın insan değildir” denilemeyen bir çağda, silsileyi LGBTİ+ düşmanlığı, “toplumsal cinsiyet” kavramı şeytanlaştırması ile başlatmak iktidarlar için makul görünmektedir.

“Toplumsal cinsiyet” kavramından korkuyorlar! 

Topluma tutulan aynadan, eşitsizliklerin faş edilmesinden, daha eşit ve özgür bir dünyanın mümkünlüğünden korkuyorlar. “Susmayan, korkmayan, itaat etmeyen” bir toplumdan korkuyorlar. Bu korkuyu gerçek kılmak elimizde. Kadınlar ve LGBTİ+lar örgütlendikçe, bütünsel bir siyasal hatla buluşup, zenginleşmiş, güne uygun propaganda araçlarıyla donandıkça bu korkuyu gerçek kılmak elimizde.

  1. https://bianet.org/haber/aile-bakanligindan-toplumsal-cinsiyet-kavramlarina-yasaklama-girisimi-307201

    Buradaki ironik noktalardan biri Bakanlığın, “biyolojik cinsiyet” ifadesini kullanmasıdır. Zira bu “zorunlu” niteleme, cinsiyetin biyoloji dışında, biyolojik olmayan biçimleri de olabileceğini zımnen kabul etmek demektir ↩︎
Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Deniz Aygün

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation