Köşe Yazıları Nalan Ermiş 16 Eylül 2024
Narin ve Narin gibi yaşam hakkı elinden alınmış, istismara maruz bırakılmış, eğitim ve sağlık hakkı sermayedara meze edilmiş ya da tarikatların eline terk edilmiş tüm çocuklar için adalet yerini bulacak diyorsak, görmemekte ısrarcı olduklarımıza, unuttuklarımıza ya da bize unutturulanlara dönüp tekrar bakmamız şart.
8 yaşındaki Narin Güran, 21 Ağustos 2024’te Kuran kursundan çıktıktan sonra kayboldu ve 19 gün sonra evine 3 km uzaklıktaki Eğertutmaz Deresi’nde ölü bulundu. Narin’in aile üyelerinden pek çok kişinin gözaltına alındığı, bir kısmının da tutuklandığı soruşturma süreci devam ediyor.
Toplumda “infial” yaratan bu sürecin hep beraber takipçisi olduk. “Narin görmemesi gereken bir şeyi gördü” başta olmak üzere birtakım fikirlerin etrafında dolanıyoruz. Medyadaki –neredeyse– tüm aktarımlar Narin’in görmemesi gereken bir şeyi gördüğü üzerine kurulu. Bir çocuğun katlinde sorumlulukları yokmuş gibi hareket eden ve kulağının üzerine yatan iktidar blokuna mensup siyasiler ve/veya bakanlar, basın açıklamaları yapıp topluma bu fikri düşündürtüyor. Sayısız senaryo üretiliyor. Soruşturmanın gizliliği hak getire, ifade tutanakları başta olmak üzere dosya kapsamında elde edilen deliller kamuoyunda kol geziyor. Tutanaklar kocaman ekranlara yansıtılıp değerlendirmelere konu ediliyor. Dosyaya giren delillerden dakika aralıkları saptanıyor, Narin’in görmemesi gereken şeyin bu dakika aralıklarında gerçekleşmesinin muhtemel olup olmadığı tartışılıp duruyor. Tüm ülke Narin’in katlindeki sır perdesini aralamaya çalışıyor(!)
Toplumun Narin’i konuşmasının, Narin’e ses olmasının kıymeti harbiyesine karşı bir diyeceğimin olması –elbette– mümkün değil. Bununla beraber bir rüzgâra kapılmışız gidiyoruz. Narin’in görmemesi gereken şeyi öğrendiğimizde ya da nasıl katledildiği ortaya çıktığında Narin’in de istismara uğramış, katledilmiş, kaybolmuş çocukların yanındaki yerini alması kuvvetle muhtemel. Bu durumu değişmez olarak kabul ettiğimden değil de sicilimizden hareketle dile getiriyorum bunu. Bir kez daha böyle olmayacağı umuduyla…
Peki, Narin’in buzdağının görünen en ufak yüzü olduğunu bal gibi bildiğimiz bu günlerde, hayatları çalınan çocukların yaşam hakkı ve temel hakları için ne yapacağımızı da konuşmamız gerekmiyor mu? Toplumda bir kez daha “infial” yaşanmasını beklemeksizin bu çocuklar için ne yapacağız?
Şunu net bir biçimde kabul ve ifade etmemiz gerekiyor ki çocukların yaşam hakkını elinden alan, ataerkil zihniyetten ve bu zihniyetin ürünü politikalardan bir başkası değil. Coğrafya, sınıf, ırk fark etmeksizin ataerkinin toplumsalın her alanına sirayet etmişliği, kutsal aile söylemleri, devlet ve tüm kurumları ile yarattığı kadın ve çocuk ezilmişliğinden başkası değil. Günlerdir Narin üzerinden Kürt halkını hedefe koyanlar var mesela. Kürt toplumunun geri kalmışlığını, tarikat ve cemaatlerin bu geri kalmışlıktan neşet ettiğini, Kürtlerin eğitimsiz cahil olduğunu yazdılar açık açık… Öte yandan kadınlara savaş açanlar. Susma üzerine uzlaşı halinde olan erkeklerin, “Köydeki kadınlar nasıl susuyor”dan “o köyü kadınlarla beraber yakacaksın”a varan zehirli dilini işitiyoruz. Bu fikirlere ve bu fikirlerin güç bulduğu devlet politikalarına karşı Kürt Hareketi’nin, Kadın Hareketi’nin en ağır bedelleri ödeyerek sürdürmekte olduğu toplumsal mücadelenin kendisi cevap ama güya derinleşmiş bu analizler bizi hakikatten uzaklaştırıyor, ataerkinin gücüne güç katıyor. Şayet Narin milat olmalı diyorsak –kaçıncı çocuk için milat olmalı dediğimizi kendimize sürekli hatırlatarak– karanlık kuyudan çıkmamızın başlangıcı bu hakikati görmek.
Bu hakikatin özellikle son 22 yılımıza tuttuğu ışıkla, çocuk haklarının mevcut iktidar eliyle nasıl tırpanlandığına da bakalım mı o halde?
AKP iktidarının sürekli değiştirdiği, değiştirmeye de devam ettiği eğitim sistemi malum. Özellikle 4+4+4 eğitim sistemi ile çocukların zorunlu eğitim sisteminden kolaylıkla alınabilmesinin önündeki engel iktidar eliyle kaldırılmış, bu eğitim sisteminin uygulanmasıyla beraber çocuk yaşta zorla evlendirmeler, çocuğa yönelik cinsel istismar, çocuğa yönelik şiddet artışa geçti.
Çocuğun zihinsel ve fiziksel gelişiminin eğitim kurumları eliyle takibi yapılması gerekirken yaygınlaştırılan açık öğretim sistemiyle de çocukların okuldan uzaklaştırılmasına kolaylık sağlandı.
Sayısını bilemediğimiz tarikatlar ve cemaatler mevcut, bu yapılara bağlı yine sayısını bilemediğimiz eğitim kurumu açıldı AKP döneminde. Her şeye rağmen eğitim hayatına devam edebilen çocukların, gericiliğin adresi olan tarikatların, cemaatlerin eline düşme ihtimali oldukça yüksek ya da çocuk devlet okulunda olsa bile tarikat, cemaat baskısı görmesi ihtimali yüksek zira Milli Eğitim Bakanlığı tarafından muhatap alınan bu yapılarla sayısız protokoller imzalandı.
2011 yılında 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapılarak Kuran kurslarındaki yaş sınırı ortadan kaldırıldı. Yaş sınırlamasının kaldırılmasının ardından 4-6 yaş grubu Kuran kursları programı açıldı. Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı gibi bakanlıklar Diyanet ile protokoller imzaladı. 2023 yılında pilot okul uygulaması ile sınırlı sayıda okulda uygulanan fakat bu eğitim öğretim yılı ile yaygınlaştırılan Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi ile okullarda imam, müezzin gibi öğretmen olmayan, pedogojik formasyondan uzak din görevlilerinin ders vermesine neden olundu.
Neoliberal politikalarla sermayeye teslim edilen eğitim hakkı, piyasalaştı.
Çocuklar ücretsiz, laik, bilimsel eğitim hakkından bilinçli şekilde mahrum bırakıldı.
2016 yılında TBMM’de kurulan Boşanmaların Önlenmesi Komisyonunca hazırlanıp Meclis’e sunulan raporda, failin istismar ettiği çocukla 5 yıl boyunca sorunsuz ve başarılı bir evlilik sürdürmesi durumunda denetimli serbestlikten yararlanması önerildi. Bu rapordaki önerilerin yasalaşması için AKP’li vekillerce imzalanan yasa teklifi sunuldu. Meclis Genel Kurulunda yasa maddesi tartışılırken dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Düğün yapılmış, dernek yapılmış, gelmişler, hediyeleri takmışlar, resmen evlenmişler. (…) Ve bunun savcı düğününe gelmiş. Burada bir dram var. Biz tecavüz edenlerin tecavüz ettikleriyle evlenmesini öngören bir teklife evet demiyoruz. Bu teklifte de çok açık: ‘cebir, tehdit, hile ve iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın…” ve “küçüğün rızası” diyerek eleştirilere cevap vermişti.
Yine Temmuz 2016’da Anayasa Mahkemesi TCK’nin 103. Maddesinde yer alan “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağı” hükmünü iptal etmişti.
2021 yılında Kadına Yönelik Şiddetin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı(!) Süleyman Arslan, 15 yaşındaki çocukların rızayla kıyacakları nikahın engellenmesinin insan hakkı ihlali olduğunu savunmuştu.
2021 yılında çıkarılan 4. Yargı Paketinde cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarından şüpheli kişilerin tutuklanması için somut delil şartı getirildi. Bu suçlar bakımından yürütülen yargılamalarda tutuklama tedbirinin uygulanması neredeyse imkansızlaştırıldı.
Çocuk cinayeti, çocuğun cinsel istismarı dosyalarında “çocuğun rızası”, “cezanın sanık üzerindeki etkisi”, “failin haksız tahrik altında eylemi gerçekleştiği” gibi sebeplerle sorumluların cezalandırılmaması, en temelde toplum kodlarına cezasızlık anlayışının hâkim kılınması, her yargı paketine cinsel istismar suçluların affını öngören yasal düzenlemelerin eklenme çabası. Ve dahası…
AKP iktidarı her kişi ve kurumuyla ataerkinin ta kendisi. 22 yıllık zaman zarfında çocukların yararını gözeten tek bir somut adımı olmayan iktidarın çocuğa düşman politikalarına son vermeksizin çocuklara yönelik cinayetin, cinsel istismarın durdurulması mümkün olabilir mi?
Narin ve Narin gibi yaşam hakkı elinden alınmış, istismara maruz bırakılmış, eğitim ve sağlık hakkı sermayedara meze edilmiş ya da tarikatların eline terk edilmiş tüm çocuklar için adalet yerini bulacak diyorsak, görmemekte ısrarcı olduklarımıza, unuttuklarımıza ya da bize unutturulanlara dönüp tekrar bakmamız şart. Yoksa bir çocuğun katlinin sebebi çözülmeden ülkenin “batısından” gelen bebek istismarı için kahrolur, o ki bir zaman sonra onu da unuturuz…
Editör: Ebru Pektaş
Redaksiyon: Sabâ Esin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖