Background

Geçim Sorunundan Rejim Sorununa Seçimler ve Biz

Ebru Pektaş

Rejim sorunu dediğimiz şey, temel yurttaşlık haklarının gaspından temsil mekanizmalarının iğdiş edilmesine uzanan çok boyutlu meseleler oldu. AKP rejimi her şeyin piyasalaşması; dağın, taşın, kentin, kamusal varlıkların sermayeye peşkeş çekilmesi olmadı yalnızca.

2024 Yerel seçimlerine ilişkin çeşitli değerlendirmeleri okuyoruz. Belli ki mevcut tablo daha pek çok yönüyle çeşitli yorumlara açık olacaktır. Yine de burada öne çıkan yorumlardan biri, “boş tencerenin” bu seçimde -nihayet!- sözünü söylediği yönünde.

Kuşkusuz, tarih, boş tencerenin türlü “hikmetleriyle” doludur…Boş tencere, guruldayan, açlık kokan midedir; yorgun bedenler, feri kaçmış gözler, dişsiz ağızlar, kayış gibi ellerdir onun suretleri. Onu işte bu türlü halleriyle barikatta, sandıkta, mecliste, kürsüde görürüz. Onu bu biçimlerde hemen bilir, tanırız. Onun görünmeyen suretlerinde ise kadınlar vardır; dolmayan tencerenin, olmayan yemeğin, konmayan etin şiddeti vardır. Pişmeyen aşın ve yoksul başın derdi buradadır.

Nitekim tüm bu “hikmetlerden” olsa gerek, AKP rejiminin büyük seçim yenilgisini de yine bir “boş tencere” meselesiyle bağlamakta tuhaf bir yan bulunmamaktadır. Ne var ki boş tencere, geçim sıkıntısı, yaşam pahalılığı, açlık ve yoksulluk, çeyrek yüzyıldır ilk kez ortaya çıkmıyor. Tüm dünyayı dalga dalga vururken, bizde “teğet geçtiği” söylenen büyük kriz dalgası bile 14 yaşında. O halde “boş tencere tezini” biraz daha derinleştirmekte fayda olacaktır.

Zira bence açlığın ya da yoksulluğun siyasal ifadesi hiçbir zaman katışıksız, dolayımsız olmuyor. Benzer şekilde sınıfsal tepkiler de hiçbir zaman saf, yeknesak, çelişkisiz ve hatta cinsiyetsiz biçimde süzülmüyor. Tarih boyunca bunları hep özgül bir toplumsallıktaki belli dolayımlarıyla görüyoruz.

Nihayet geçim sorununu “rejim sorunu” haline getiren tam da bu dolayım değil midir?

Ne gibi denilecekse, iddianın yalnızca bir boyutuna dikkat çekmek isterim.

Önce bazı olgular…

2019 yerel seçimlerinde kadın aday oranı yüzde 7.89 olarak gerçekleşirken AKP’den bir, CHP’den bir ve DEM Parti’den iki kadın belediye başkanı seçilmişti. 31 Mart 2024 seçimlerinde ise 81 ilin 11’ini kadın adaylar kazandı. Büyükşehir, 6 il ve 64 ilçe belediye başkanlığını kadın adaylar kazandı. 75 belediyeyi kadın başkanlar yönetecek. EŞİK’in raporuna göre; “Yerel seçim sonuçları açıkça gösteriyor ki, kadınlar aday gösterildiklerinde, halk kadınlara oy veriyor; kadınları yönetim mekanizmalarında görmek istiyor.

”İzmir’in toplam nüfusunun yüzde 40’ını ilçelerde seçilen 8 ilçe belediye başkanı kadın yönetecek. İstanbul’un ve Antalya’nın 3 önemli ilçesinde kadın adaylar kazandı. Listedeki birçok ilçede ilk kez kadın başkanlar seçildi. Bu seçimlerde kadınlar aynı zamanda sağın kalelerini yıktı. Üsküdar, 20 yıllık AKP yönetiminin ardından ilk kez CHP’li bir başkan tarafından yönetilecek. CHP adayı Sinem Dedetaş, Üsküdar’da iki dönem belediye başkanlığı yapan Hilmi Türkmen’i geride bırakarak yüzde 49.91 oy oranıyla Üsküdar Belediye Başkanı oldu. Bu yerel seçimlerde aynı zamanda çok sayıda kadın muhtar seçildi. Birçok kentte çok sayıda mahallede muhtarlıklar kadınlara geçti.1

2024 Yerel seçimlerinde AKP’ye karşı zaferin bir de kadınlar cephesinden kazanılması; “nasılsa seçilmeyecek” denilerek doldurulan listelerden kadınların başkan ya da meclis üyesi olarak çıkması, siyasetin kirinden dem vuranın “bari kadınlar seçilsin” diyerek kadın adayı seçmesi, Batman’da HÜDAPAR’a, Akbelen’de maden ocağı tekellerine karşı kadınların zaferi bir “rejim sorunun” cinsiyetli magmasını açığa vuruyor.

Böyle olmasında şaşılacak bir şey yok. Rejim sorunu dediğimiz şey, temel yurttaşlık haklarının gaspından temsil mekanizmalarının iğdiş edilmesine uzanan çok boyutlu meseleler oldu. AKP rejimi her şeyin piyasalaşması; dağın, taşın, kentin, kamusal varlıkların sermayeye peşkeş çekilmesi olmadı yalnızca.

AKP rejimi kadını ikinci sınıf insana indirgeyen her türlü resmi, devletli söylem ve uygulamaydı; laikliğin yok edilmesiydi, fiili kürtaj yasaklarıydı, yaşam tarzı müdahalelerine, yaşam hakkına kasıtlara cezasızlıktı, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekti, Medeni Kanun’a, 6284’e göz dikilmesiydi. Yoksulluğu bir de bu cenderede yaşamaktı.

Dolayısıyla tırmanan sınıfsal sancıların hangi siyasal kılıklarla karşımıza çıkacağı, şifresi baştan çözülmüş bir konu değildir. Ancak rejim sorunlarını buradan çok uzakta gören dar ekonomist bir yaklaşımın geçerli olmadığı görülmüştür. Dahası geçim sorunu olarak kendini gösteren sınıf öfkesinin illa aşırı sağda tecessüm olacağını düşünen tezler de kuşkulu hale gelmiştir.

Tam da bu koşullarda sınıf politikasını devletli hükümetli muhatabıyla iktidar perspektifine bağlamak, bu politik dolayımı cinsiyetli tüm yüzleriyle ete kemiğe büründürmek mümkün ve gerekli hale gelmiştir.

 

  1. https://kadinvardiyasi.org/gundem/kadinlarin-zaferi/ ↩︎

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation