Background

Asgari Ücretin Kadınlar İçin Anlamı

Asgari ücret kadınlar için ne anlama geliyor? 

Asgari ücret bugün kadın mücadelesinin önemli bileşenlerinden birini oluşturuyor zira kadın işçilerin büyük bir bölümü asgari ücretle çalışıyor; ayrıca asgari ücret giderek kadınlar için ortalama ücret düzeyi halini alıyor. Asgari ücret düzeyi, işçi sınıfı hanelerin yaşamı üretme ve yeniden üretme koşullarını ve sınırlarını belirlediği için, kadınların bakım ve yeniden üretim koşullarını da belirliyor. Tüm bu sebeplerden ötürü asgari ücret tartışmalarında feministlerin ve kadın örgütlerinin de söz sahibi olması gerekiyor.  

***

Asgari ücret bugün geniş işçi yığınlarını ilgilendiren temel bir mesele. DİSK-AR’ın 2023 yılının Aralık ayında yayımladığı rapor Türkiye işçi sınıfının ücret düzeyine ilişkin başlıca iki özelliği gözler önüne serdi. Rapora göre, ilkin, asgari ücret civarında bir ücretle çalışanların oranı yüzde 50’leri buluyor. Diğer bir deyişle, Türkiye işçi sınıfının yarısı bugün bir ayda sadece 17 bin TL kazanıyor. İkincisi, giderek asgari ücret ortalama ücrete yaklaşıyor. Asgari ücretin yüzde 10 altında ve üstünde ücret alanların oranı yüzde 40’lara yaklaşırken, özel sektör işçilerinin yüzde 70’i asgari ücretin yüzde 20 komşuluğunda bir ücretle çalışıyor. Sonuç olarak, bir yandan asgari ücretle çalışanların sayısı yükselirken, bir yandan da tüm çalışanların ücretleri asgari ücrete yakınsıyor. Kadınlarınsa yüzde 61,4’ü asgari ücretin altı ve asgari ücretin yüzde 20 fazlası ücretle ile çalışırken, yüzde 41’i asgari ücret dahi alamıyor.

Bu genel tablo kadınların emek etkinlikleri ve dolayısıyla toplumsal konumları açısından çok şey söylüyor. Buna geçmeden önce, temel önemde gördüğüm iki hususun altını çizmek istiyorum: Öncelikle toplumsal yeniden üretim yaklaşımının izinden giderek, kadınların ücretli ve ücretsiz emek süreçlerini bir bütün olarak görmek gerekiyor. “Yaşamın üretimi” olarak tanımlayabileceğimiz bu bütün, çocuk bakımından yaşlı bakımına insanın üretildiği ve yeniden üretildiği tüm –yeniden- üretim süreçlerini meta üretimi ile yan yana getirip, birlikte değerlendirmeyi olanaklı kılıyor. Zira bu bakış açısı, “emek” kavrayışını daha geniş bir içerikte yeniden tanımlayarak, bakım ve yeniden üretim emeğini de ücretli emek ile “eşdeğer” görerek, birlikte inceleme fırsatı sunuyor. İkinci olarak, pek çok feminist araştırmanın ortaya koyduğu üzere, kadınların ücretli işe katılma süreci, esas olarak hane içindeki iş yükü ve hane geliri ile belirleniyor.  Küçük çocuğu olan, hane içinde bir engelli yakını bulunan, bakım bekleyen bir yaşlısı olan kadınların ücretli bir işe girmesi çok zor. Kadınların önce bu bakım işini organize etmesi, ya akraba, eş-dosttan destek alması ya da ücretli bakım hizmeti satın alması gerekiyor. Örneğin, küçük çocuğu olan bir kadının ücretli işe katılabilmesi için, ücreti kreş fiyatının üzerinde olmalı. Düşünün, asgari ücretle çalışan bir kadının kreş maliyetini karşılaması ne kadar zor.  Bu durum verilerde açık bir biçimde görülüyor: Kadınların istihdama katılım oranı yüzde 35,1 (erkeklerinse yüzde 71,4). Yani, on kadından sadece üç buçuk tanesi ya ücretli bir işte çalışıyor ya da iş arıyor. Üç yaşından küçük çocuğu olan 26-49 yaş aralığındaki kadınlarda istihdama katılma oranı yüzde 28’e düşüyor (erkeklerde ise yüzde 90,5). Sadece bu iki veri bile kadın istihdamının vahametini ortaya koyuyor. Bu veriler, aynı zamanda, kadınların, sermaye için, düşük ücretli, geniş bir potansiyel emek havuzu oluşturduğunu gösteriyor. Demem o ki, kadınlar sermayenin ihtiyaçları uyarınca istihdama katılacak geniş bir yedek sanayi ordusu sunuyor. Mesela,  içinden geçtiğimiz yüksek enflasyon dönemlerinde yahut kriz koşullarında olduğu gibi, hane gelirinin düşmesi, kadınları ücretli işe katılmaya itebiliyor. Hane gelirinin reel olarak gerilediği, hane üyelerinin işsiz kaldığı, hanenin ihtiyaçlarını karşılamanın giderek güçleştiği dönemlerde kadınlar son çare olarak istihdama katılabiliyor. Bu durumda o zamana kadar ücretli bir işte çalışmamış kadınlar bile, çok ucuza, olumsuz koşullarda çalışmayı kabul edebiliyor. 

Kadınların bir yandan ataerkil eşitsizliklerle öbür yandan sermayenin ihtiyaçlarıyla şekillenen emek etkinliğine ilişkin bu tabloyu asgari ücret düzeyi ile birlikte düşündüğümüzde, asgari ücretin kadın işçiler açısından iki önemli sorun alanı oluşturduğunu görmek gerekiyor. İlkin, ücretli çalışan kadınların büyük bölümü asgari ücretle çalışıyor. Bu, kadın işçilerin önemli bir bölümünün dar gelirli olduğunu gösteriyor. Bu koşullar da kadınları hayatlarındaki erkeklere -sevgili, koca, baba vs.- bağımlı kılıyor tabii ki. Yalnız yaşayan, tek başına çocuk büyüten kadınlar için tablo daha da ağırlaşıyor kuşkusuz. Üstelik kadınların önemli bir kesimi asgari ücretin de altında çalıştırılıyor. Başta tekstil imalatı ve bakım hizmetleri olmak üzere kadınlar pek çok alanda kayıt dışı biçimde, çok düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Bu da kadın istihdamının daha güvencesiz, daha kırılgan bir yapıda olduğunu ortaya koyuyor. İkincisi, günümüzde olduğu gibi iktisadi daralma ve yüksek enflasyon koşullarında asgari ücret hanenin ihtiyaçlarını karşılamaktan hayli uzak bir düzeyde bulunuyor. Her daim olduğu gibi bu zor koşularda da kadınların haneyi ayakta tutması, temel ihtiyaçları karşılaması bekleniyor.  Hanenin, ücretin satın almaya yetmediği ihtiyaçlarını, kadınlar emekleriyle karşılamak durumunda kalıyorlar: Daha fazla yemek pişiriyor, daha fazla temizlik yapıyor, daha fazla bakım hizmeti veriyorlar. Özellikle iktisadi krizler bu anlamda kritik. Kadınlar bu dönemlerde hanelerin ayakta kalması için türlü stratejiler geliştirmek zorunda kalıyor. Bugün de hane gelirleri hızla reel olarak gerilerken, kadınlar ucuz gıda ve ihtiyaç nesnelerini bulmak için market market gezmekten evde konserve yapmaya çeşitli çareler üretmeye çalışıyor.

***

Sonuç olarak, kadınlar için asgari ücret, hem kadınların büyük bölümü asgari ücretle çalıştığı için hem de –asgari- ücret düzeyi kadınların hane içindeki bakım ve yeniden üretimle ilgili iş yükünü belirlediği için kritik önem taşıyor. Kadınların hane içinde yeniden üretime dayalı iş yükü, kendilerine serbest zaman yaratma olanakları, ücretli işe katılma biçimi ve kendi hayatlarına nasıl yön vereceklerini belirlemesi asgari ücret düzeyi ile de koşullanıyor. Demek ki asgari ücretin belirlenmesi özünde politik bir mesele. Asgari ücret düzeyini tartışırken, işçi sınıfının en alt kesimlerini oluşturan hayli geniş bir işçi kitlesinin, özellikle de kadın işçilerin daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kaldığını unutmamak gerek. Ücret meselesi, bu nedenle, aynı zamanda kadın mücadelesinin/feminist mücadelenin de gündeminde yer alan bir mesele. İnsan onuruna yakışır bir asgari ücret düzeyinin tüm sınıf kesimlerinin birlikte vereceği sınıf mücadelesinin yanı sıra her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen kadın mücadelesi/feminist mücadele ile belirlenebileceğini unutmayalım. Bunun yanı sıra, kadınların özgürleşmesine giden yol, asgari ücret mücadelesinin yanı sıra, bir yandan emek piyasasında kadınlar ve erkekler için eşit istihdam koşulları oluşturmaktan, bir yandan kamusal ve erişilebilir kreş ve bakım kurumları talep etmekten, bir yandan da bakım ve yeniden üretim işini kadınlarla erkekler arasında adil bir biçimde bölüştürmekten geçiyor. Yani, sermayeyle ve devletle mücadelenin yanı sıra erkek egemenliğiyle de mücadeleyi güçlendirmek şart.

Yararlanılan Kaynaklar

TÜİK, İstatistiklerle Kadın, 2023, 06.03.2024, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Kadin-2023-53675.

DİSK-AR, Asgari Ücret Araştırması 2024, 01.12.2023, https://arastirma.disk.org.tr/?p=10615.

Melda Yaman, “Asgari Ücret ve Kadın Emeği”, Evrensel, 17.12.2024, https://www.evrensel.net/haber/505901/asgari-ucret-ve-kadin-emegi.

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation