Background

Yoksullar Yasına Gider

Şilan Geçgel

“Göğsümüzdeki dağlar kadar büyük derdi ellerine alıp, ufalayarak; derdimizi un ufak edecek ve toza dönüşmüş derdimizi, yine gülümseyerek önümüze bırakacak, “doğru aileyi” aramakla geçmektedir kimimizin ömrü.”

Reşat Nuri Güntekin’in, Çalıkuşu isimli romanını lisede okumuş ve çok etkilenmiştim. Çalıkuşu’nu okumamı takip eden yıllarda; Reşat Nuri ne yazdıysa okumuş, hepsinde de Çalıkuşu Feride’yi aramıştım. Neden bilmem; yersiz, yurtsuz, ailesiz ve evsiz Feride’nin kendine yer, yurt, aile ve ev bulma azminde büyülü bir şeyler görmüştüm.

Bugün de yanıtı bin bir farklı biçimde verilebilir elbette: Sahi, ev neresidir, aile kimdir?

Korunan, kollanan, yüksek güvenlikli duvarlarımız mı evimizdir? Görünmeyen iplerle ve sorumluluklarla bağlı olduğumuz insanlar mı ailemizdir?

Ev ve aile, bir yandan güvenli limanlar, diğer yandan bireyin özgürlüğünü kısıtlayan yapılar olarak edebi metinlerde de sıklıkla karşımıza çıkar. “Doğru ev” şurasıdır; “doğru aile” budur ’un yanıtını gözünü kırpmadan verebilen var mıdır? Hiç denk gelmedim.
Öyle görünüyor ki; insanlık var olduğu sürece asla tükenmeyecek ve kapanmayacak bir defter olarak duruyor karşımızda aile ve ev ikilemi.

Ee boşuna mı? Şefkat ve merhametle sarılıp sarmalanacak o “doğru evi” ararken; nice ayaklar bitap düşmüştür. Göğsümüzdeki dağlar kadar büyük derdi ellerine alıp, ufalayarak; derdimizi un ufak edecek ve toza dönüşmüş derdimizi, yine gülümseyerek önümüze bırakacak, “doğru aileyi” aramakla geçmektedir kimimizin ömrü.

Bugün köşemizde ev ve aileyi yeniden düşünmeme vesile olan Dengesiz Zemin var. 2021 Costa Roman Ödülü’nü kazanan Dengesiz Zemin, geçtiğimiz aylarda Eksik Parça Yayınları imzasıyla okurla buluştu.

Bir aile öyküsünün işlendiği bu romanda bize Dot; Jeanie ve Julius eşlik ediyor.

Dot; evli olduğu erkeğin ölümünden sonra ikiz çocuklarını tek başına büyütmeye çalışmış bir anne. Derme çatma, sıvası dökülen ve borcu ödenmediği için elektrikleri kesik olan bir kulübede geçiyor ömürleri. Dot tarafından ekilen ve kızı Jeanie’nin yardımıyla bakılan kulübe bahçesinde; ekip biçilen ürünlerle hem doymaya hem de bu ürünleri satarak yaşamaya çalışıyorlar.

Jeanie; henüz küçük yaşta kalp hastalığı teşhisi aldığı için okula gönderilmeyen, okuma yazma bilmeyen ve bahçede annesine yardım ederek günlerine günler ekleyen evin kızı. Belki de yarım kalan çocukluğuna duyduğu özlem, Jeanie’nin, sürekli geçmişin kapısını aralamasına vesile oluyor. Okulunu, sadece göçebe olduğu ve çadırda yaşadığı için hırsız damgası yiyen sıra arkadaşını düşünüyor sık sık. Sahi şimdi nerede o küçük çocuk? Yenebildi mi yoksulluğu?

Jeanie, aklına ne zaman çocukluk ve öğrencilik yılları gelse; annesi Dot’un onun evde olmasından ve bahçede kendisine yardım etmesinden mutlu olduğunu hatırlıyor.

“(Annesi) Belki bunu hiçbir zaman açıkça ifade etmemiş olabilirdi, ancak Jeanie’nin aldığı mesaj, onlar gibi insanlar -yoksullar, taşralılar- için okuldan alınan bir eğitim, yalnızca onu ait olduğu yerden, yani evden çalan bir şey ve vakit kaybı olduğuydu.”1

Şimdi 51 yaşında olan Jeanie, ikizi Julius’un aksine; hasta olduğu için hiç çalışmamış ve evinden annesinin refakati olmadan neredeyse hiç çıkmamış bir kadın. Tam olarak annesinin arzuladığı gibi; kulübenin dört duvarı ile bahçenin en uzak köşesi arasında adımlamış hayatını.

Julius ise bu kulübenin dışarıya bakan yüzü. Tamir, tadilat işleri yaparak kazandığı parayı – elbette içinden bazen bira ve tütün parasını ayırarak- eve teslim eden iyi bir erkek evlat. Her sabah, henüz yenisini almaya gücünü yetiremediği yırtık ayakkabılarıyla bisikletini pedallıyor şehre doğru. Çünkü; Jeanie gibi Julius da biliyor. Bir sabah kalkıp da pedallarına basamazsa; o gece aç yatarlar.

Ara ara kavga ettiği ikizinin gönlünü almak için kendine has yöntemleri olan Julius; kardeşi Jeanie’ye büyük ve gizli bir sevgi besliyor. Anneleri Dot, Jeanie ve Julius’un az çok tencerelerinin kaynadığı bu kulübede, bir sabah her şey alt üst oluyor.

Jeanie ve Julius, sabah uyanıp annelerini evlerinde ölmüş bulunca, değil 51 yaşında; 5 yaşında iki küçük çocuğa dönüşüyor sanki. Ardı sıra, ölünün ardından duyulacak yas ise onlar için bir lükse dönüşüyor.

Annelerini kaybetmelerinin üstünden henüz saatler geçmişken; oturdukları kulübenin onlara ait olmadığını ve köyde neredeyse herkese borçlu olduklarını öğrenmeleri uzun sürmüyor. Bunca borç içinde asıl kalplerini kıran ise, annelerinin aslında uzun zamandır hasta olduğunu bilmeyenlerin – koskoca köyde- sadece ikisi olduğunu anlamaları oluyor.

Annelerini gömebilmek için veresiye aldıkları tabut dâhil olmak üzere; cenaze işlerini borçlarına yeni borçlar ekleyerek yapabiliyorlar. Tüm bu cenaze telaşına, anneleriyle bağlarını çözemedikleri komşuları da ekleniyor. Şatafatın, sahte dostlukların, veresiye defterlerinin arasında içilen suyun bile on sterline yazıldığı bir yerde nefes almaya çalışıyor Jeanie ve Julius. Annelerinin sırlarla dolu dünyasından geriye kalan enkazı toplamak için ellerini uzatıyorlar karanlığa doğru.

“Hep üçümüzdük. Öyle değil miydik? Hep üçümüzdük. Şimdi sadece ikimiz olacağız.”2

Jeanie dermanını gitarına sarılarak ararken; Julius bunca fırtına içinde hoşlandığı kadının dudağına dokundurduğu sıcak meltemin tadına varmaya niyetli.

Dengesiz Zemin hakkında birçok şey söylenebilir; ancak bana kalırsa -en başta- aileye rağmen, aileyle birlikte bir hayata tutunma hikâyesidir.

Künye: Dengesiz Zemin, Claire Fuller, Eksik Parça Yayınları, 2025, Sayfa: 288

Editör: Telli Kayalar
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Hale Çağlayan
  1. Sayfa: 24
    ↩︎
  2. Sayfa: 41
    ↩︎

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation