Background

Hasarsız Satılık Bedenler

En az 3 çocuk doğurun; aman onları da “normal” doğurun diyenler; okul sıralarında açlıktan bayılan çocukları da, aylık ederi asgari ücreti geçen kreş fiyatlarını da, görünmeyen bakım emeğini de hiç konuşmadığından olsa gerek; bu öykülerin kadın kahramanları gözümüzde devleştikçe devleşiyor.

İran, İsrail ve Türkiye gibi birçok ülkede doğurganlık oranlarında yaşanan radikal düşüş, siyasi iktidarları bu konuda adım atmaya sevk etmiş görünüyor. Çünkü hepimizin bildiği gibi yüksek doğum oranları demek; sermayenin bayramı, sömürülecek taze ve ucuz işgücü demek.

İran’da bir devlet politikası haline gelen “üreme” meselesi, 1960’lardan bu yana iktidarın en büyük yarası. 2021’de onaylanan “Genç Nüfus ve Ailenin Korunması” yasasıyla kadınları bir üreme makinesine dönüştüren, evlilik ve doğurganlığı teşvik eden mevzuat bugün hala güncelliğini koruyor. İran’da “iffetli annelere” duyulan açlık, 2021’le güçlenen pronatalizm sayesinde; kadınların kamusal alandan çekilmesi, doğum kontrol yöntemlerine ulaşamaması ve fiilen yasaklanan kürtajla kendini gösteriyor.

Tüm dünyada sosyal devletlerin dahi karşıla(ya)madığı tüp bebek tedavileri; İsrail tarafından kadınlara bir “yardım” olarak sunuluyor. IVF ve doğurganlık tedavileri devlet tarafından desteklenen İsrailli kadınlar; İran’dan farksız olarak, burada da Yahudi nüfus üstünlüğünü sürdürme görevini üstleniyor.

Suudi Arabistan’da, Rejim, meşruiyetini modern bir yaşam anlatısıyla sürdürürken; “siz doğurun, biz çocuklarınızı göçmen kadınlara baktıracağız” diyor. 2018 yılına kadar, kadınların araba kullanması yasak olan Suudi Arabistan’da, “devrim gibi bir kararla” kadınlar artık araba kullanabiliyorken üstelik! Suudi Arabistan, göçmen kadın emeğinin sömürgeleştirilmesi ve altın tepside sunduğu “direksiyonlar” vasıtasıyla genç nüfusunu inşa etmeye çabalıyor.

Türkiye’de “kutsal aile” söylemleriyle başlayan tartışmalar; “annelik kadınlığın özü” ve “en az 3 çocuk” propagandasıyla devam ediyor. Diyanet uyuyor uyanıyor, “üreme yarasını”ortamıza fırlatıyor.

Ülkeler değişiyor; ancak kadınların tarihsel kazanımlarına dönük saldırılar ve kadın bedeni üzerinde iktidar kurma savaşları değişmiyor. Patriyarkanın üreme yarası, işinin ehli olan reçetesini; ekonomi, aile ve ahlak üçgeniyle yazıyor.

Neoliberal kapitalizm, çocuklara bayıldığından değil hiç kuşkusuz, havuzundaki emek gücü azalmasın diye kaygılı. Sosyal hizmetlerin piyasalaşması; bakım yükünü bireye ait bir sorun olarak kodlarken; bakım emeği de aileye – ve elbette kadına- kalıyor.

Tam da bu nedenle; nerede bir kutsal aile, iffetli kadın, en az 3 çocuk talebi görülürse; orada gözlerimiz hemen “topuklamış bir sosyal devlet” aramalıdır.

Aslında bu bir kitap yazısı; nereden geldik buraya?

Tüm basın ve yayın organlarıyla yapılan kutsal annelik, kutsal aile dayatması etrafımızı çepeçevre sarmışken; Hasarsız Satılık Beden, yaralara merhem niyetine raflarda ve köşemizde yerini aldı.

Düşbaz Kitap Yayınevi tarafından basılan ve Gülçin Kaya Rocheman’ın ilk öykü kitabı olan Hasarsız Satılık Beden, tam da gündemin ortasına “Hoop! Bir dakika kardeşim” diyerek düşüyor.

Sevgili Rocheman; kitabında yer verdiği kısa anlatılarla, anneliğin kadınlığın özü olduğu, doğurmayan kadının kadından sayılmadığı bugünlerde, anneliğe güçlü bir itirazı yükseltiliyor.

Hasarsız Satılık Beden; annelik görevini reddeden yahut annesiz kalan kadınlara yer veriyor. Anneliği işlerken; toplumsal ve siyasal olana da mesafeye koymakta güçlük çekeceğimiz bu kısa öykülerde; kadınların annelikle olan ilişkisi irdeleniyor.

“Kocaların el iyisi olduğu”; gamın ve kederin kadınların üzerine boca edildiği mahallelerde kısa voltalar atarken; emzirilmeyen bebeğin lohusa memesinden akan sütü, bir vicdan azabı gibi boğazımıza çöküyor.

Sevgilisi yanındayken yalnız olanların; annesi hayattayken annesiz kalanların veyahut doğurmayı hiç istemediği bir bebeğin vicdan azabını kıtalararası taşıyanların sessiz sitemleri sayfalar arasında usulca ilerliyor. Anneliği allayıp pullamaktan çok uzak olan bu kısa öykülerde; gerçek, yaldızları sökülmüş bir halde okurun önüne bırakılıyor.

En az 3 çocuk doğurun; aman onları da “normal” doğurun diyenler; okul sıralarında açlıktan bayılan çocukları da, aylık ederi asgari ücreti geçen kreş fiyatlarını da, görünmeyen bakım emeğini de hiç konuşmadığından olsa gerek; bu öykülerin kadın kahramanları gözümüzde devleştikçe devleşiyor.

Herkesin annelik anlattığı yerde; yazar Rocheman, kadınların karanlık ve gizli bulutlarını aralıyor. Çocuk doğurmanın her kadın için “hayattaki en büyük sevinç” kaynağı olamayabileceğini aktarıyor okura.

Lohusalık döneminde yıkanması zor olur diye kesilen saçları; mutfak tezgahında biriken kirli bulaşıkları, çöpü atmayı dahi akıl etmeden evden çıkan sevgilileri, 16 yaşında hamile kaldığı için hayalleriyle kapıya konulan genç kadınları kimse anlatmıyor çünkü. Hasarsız Satılık Beden, “Hoop! bir dakika kardeşim” diyen kadınlara bir nefes aldıracak bana kalırsa.

Anne olup olmayacağımıza kendimiz karar verebilmek için bile mücadele etmek zorunda olduğumuz gerçeğini hep hatırlayarak ve derin bir nefes daha alarak.

Künye: Hasarsız Satılık Beden, Gülçin Kaya Rocheman, Düşbaz Kitap, 2025, Sayfa: 128.

Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Seda Bedestenci Yegâne, Sinem Yıldız
Seslendirme: Hale Çağlayan

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation