Kitap / Film / Dizi Elif Başak Aslanoglu 2 Şubat 2025
“Ficus Religiosa alışılmadık bir yaşam döngüsüne sahip bir ağaçtır. Kuş dışkılarında bulunan tohumları diğer ağaçlara düşer. Kökleri havadan yere doğru büyür. Sonra, dallar ev sahibi ağacı sarar ve boğar. Sonunda kutsal incir kendi başına ayakta durur.”
İranlı Kürt bir kadın olan Mahsa Amini, bundan iki yıl önce başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle rejimin polisleri tarafından işkence ile gözaltına alındı. Görgü tanıklarının beyanlarına göre polis minibüsünde şiddete uğradığı bildirilen Mahsa, gözaltında hayatını kaybetti. Mahsa’nın gördüğü şiddet nedeni ile hayatını kaybettiği iddiaları rejim tarafından yalanlandı, Mahsa’nın kalp krizinden öldüğü söylendi. Halk, rejime karşı protestolara başladı. Mahsa’nın ölümü aydınlatılamadı ancak tüm İran’da rejim karşıtı protestoların simgesi haline dönüştü. Rejimin tüm çabalarına rağmen Mahsa’nın öfkesi, İran’da birçok kadının gözlerinde hâlâ hayat buluyor.
Kutsal İncirin Tohumu, daha önce İnatçı Bir Adam (A Man of Integrity) filmi ile radarıma giren Muhammed Resulof’un yönetmen koltuğunda oturduğu, Mahsa Amini’nin ölümünün ülkede yarattığı hareketliliği dört kişilik bir aile üzerinden işleyen buz gibi bir film. Devrim Mahkemesi’nde soruşturmacılığa terfi etmiş; gözler üzerinde olmasına rağmen aldığı bu terfi ile ailesine “daha iyi imkânlar” sunacağına inanan, gururlu ve “makul” baba İman ve evde babanın ve baba ile birlikte elbette rejimin kurallarının uygulayıcısı, İman’a her koşulda sadık bir eş Najmeh bu ailenin ebeveynleri. Babalarının ne olduğunu bile bilmedikleri bu önemli terfisi, önce evin iki genç kızı Rezvan ve Sana’nın yaşam biçimini etkiliyor. Bir aile yemeğinde kendilerine verilen başörtülerine, görüştükleri kişilere, kiminle hangi bilgiyi paylaştıklarına, sosyal medya hareketlerine, arkadaşlarına, girip çıktıkları yerlere eskisinden de çok dikkat etmeleri gerektiği bilgisi ile birlikte, biri lise biri üniversite öğrencisi kardeşlerin omuzuna kendilerini ve ailelerini muhaliflerden koruma sorumluluğu yükleniyor.
Tüm bunlar olurken İman, büyük bir baskı altında. Konuşmalarının dinlendiğini, gözlerin sürekli üzerinde olduğunu, bir hata yapması için izlendiğinin farkında. Bir yandan birkaç dakika içinde gencecik çocukların ölüm kararını vermekten duyduğu rahatsızlığı tarif ederken öte yandan bu rahatsızlığı gidermek için hiçbir şey yapmıyor. Geldiği pozisyon onu artık tehlikeye sokabileceği için ona emanet edilen silaha gözü gibi bakarken rejimin silahının birgün kendisine de dönebileceğini hiç hesaba katmıyor. İman, tüm bu griliklerin içerisindeyken Najmeh, kızlarıyla ilgili telaş içerisinde. Rezvan’ın arkadaşı eve ziyarete geldiğinde; kahkahasıyla, neşesiyle, yurtta kalmasıyla ve fikirleriyle hemen bir tehdit unsuru haline geliyor ve babadan gizlenmesi gereken bir sırra dönüşüyor.
Bunlarla birlikte Najmeh, “her imkânı sağladıkları, sevdikleri, geleceği parlak” kızlarındaki değişimleri daha yakından gözlemlemeye başlıyor. Protestoların sokaklarda ve üniversitelerde patlak vermesiyle, rejimin kanalları hep bir ağızdan muhalifleri ve eylemleri terörize eden söylemlerde bulunuyor, interneti kesiyor, erişim engelleri getiriyor. Hem sokakta hem de misafiri olduğumuz bu evde gerilim gitgide yükseliyor ve Rezvan’ın arkadaşının polis tarafından vurulup Rezvan’a sığınmasının ardından zirveyi buluyor. Najmeh, sosyal medyadan protestoların ve polisin muamelesinin gerçek detaylarına ulaşabilen, büyütüldükleri siyasi pozisyonun dışına çıkmaya cüret gösteren, sorgulamaya başlayan kızları ile eşi İman arasında perde olmakta artık zorlanıyor.
Huzurlu bir akşam yemeğine bomba gibi düşmek birçok feminist ve solcu kadının aşina olduğu bir deneyim olsa gerek. Hatta Sara Ahmed, bu deneyimi o kadar evrensel buluyor ki Oyunbozan Feministin El Kitabı’nı yazdı. Filmde oyunu bozan kişi büyük kardeş Rezvan oluyor ve bir akşam yemeğinde babasının karşısına dikilip onun inandığı her şeyin karşısında duruyor. Babasını bu düzeni devam ettirenlerden biri olduğu gerçeği ile yüzleştirip masadan kalkmasına neden oluyor. Evin buz kestiği bu sahnenin sabahında İman’ın silahı kayboluyor. İki seçenek var; ya İman dalgınlıkla silahı bir yerde unuttu ya da evdeki üç kadından biri silahı aldı. Evdeki herkesten şüphe etmeye başlayan İman’ın kaygıları, muhalifler tarafından kimliğinin ifşa edildiğini de öğrenmesiyle iyice artıyor ve gitgide hizmet ettiği karanlığı evine daha da şiddetle taşıyor. Her an bir muhalifin kendine zarar verebileceği düşüncesi her yanını sardığında ailesi ile birlikte şehirde uzağa, memlekete dönüyor. Burada kendisini daha güvende hissediyor olacak ki silahın kayboluşu neredeyse artık tek gündem oluyor ve İman silahı kimin aldığını bulmaya çalışırken rejimin sorgu ve tecrit yöntemlerini uygulamaktan hiç çekinmiyor. Tam bu noktada her erkek biraz devlet olmaktan da çıkıyor ve İman artık rejimin ete kemiğe bürünmüş haline dönüşüyor.
İman’ın bu dönüşümünün çok hızlı gerçekleştiğine yönelik eleştiriler yapıldı; ben de bunlara katılıyorum. Film, uzun süresine rağmen karakter dönüşümlerini detaylandırıp güçlendirebileceği en az yarım saate daha ihtiyaç duyuyor. İman’ın kızları ile çatışmasının hem işinde hem evinde gücü ve kontrolü kaybetmesinin bu dönüşümle sonuçlanması şaşırtıcı değil elbette ancak film rejimin karanlığının paralel bir şekilde İman’da ve bu ailede nasıl karşılık bulduğunu biraz daha sabırlı bir yerden, yavaş yavaş besleyerek aktarsaydı, filmin son çeyreğine bu kadar yabancılaşmaz, hatta biraz absürt bulmazdım diye düşünüyorum. Buna ek olarak kullanılan gerçek protesto görüntüleri filmin sert, paranoyak ve karanlık atmosferinden beni zaman zaman uzaklaştırdı. Bu görüntüleri kullanmanın yönetmen açısından tutarlı bir tercih olduğunu görüyorum ancak film bu görüntülere ihtiyaç duymadan da derdini yeterince iyi ifade ediyor.
Filmin alışık olduğumuz, çoğunu çok sevdiğim İran filmlerinden farklı bir hikâye anlatma biçimi, dili, senaryo ve sinema tercihleri olduğunu söylemek de mümkün. Film hikâyeyi kurma biçimiyle biraz daha anaakım sinemaya yakın ancak bu filmin derdini değersizleştirmiyor. Bu nedenle Türkiye’de yeni vizyona girmiş olan bu filmin kesinlikle görmeye değer olduğunu düşünüyorum.
Editör: Sinem Yıldız
Düzelti: Sinem Yıldız
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖