ÇeviriDosyaHaziran 2025 Saba Esin 21 Haziran 2025
Bu metin, Kaliforniya Eyalet Üniversitesi, Los Angeles MeChA1 öğrencileri tarafından 8 Mart 2006’da düzenlenen Uluslararası Kadınlar Günü etkinliği için verilen açılış konuşmasıdır.
Kısa süre önce, Veracruz (Meksika) Xaltipán’daki Centro de Documentación de Son Jarocho’da Subcomandante Marcos ile yapılan bir röportajda, yerel KPFK gazetecisi, paisana2 ve jaranera3 Aura Bogado, Zapatistaların efsanevi sözcüsüne şu soruyu yöneltti: “Erkekler, örneğin, kadınların, ailelerden kültür merkezleri ve ötesine, dünyanın herhangi bir yerindeki temsilini artırmak için ne yapabilirler?”
Bu sorunun, “Özgürlük Savaşçıları: Dünyada İsyan Eden Kadınlar” panelinin hedefleri açısından önemi ve bu röportajın Doğu Los Angeles’taki bu etkinlik kapsamındaki sembolik değeri çok yönlüdür. Birincisi, röportaj, Alt temsilci Zero’nun“La Otra Campaña”nın bir parçası olarak Veracruz Eyaleti’ne yaptığı ziyaret bağlamında, son jarocho4nun kalbinde ve doğduğu yerde gerçekleştirildi. Zapatistaların öncülük ettiği bu yeni kampanya, Meksika sivil toplumunun sayısız mücadelesiyle bağ kurma ve dayanışma çabalarının devamıdır. Bu süreçte, yerli Comandancia üyeleri Meksika’yı dolaşarak tabandan örgütlerle ve bireylerle konuşup onları dinliyor, “mütevazı ve sade insanlar”ın mücadelelerini öğreniyor, aşağıdan bir ağ inşa ediyor ve nihayetinde Meksika Anayasası’nın yeniden yazılmasına yol açacak tabandan bir sosyal gündem, yeni bir toplumsal uzlaşma yaratmayı umuyorlar.
Halkın ihtiyaçlarıyla kurulan bu samimi ve doğrudan temas, yani “diğer” kampanya, Meksika’nın mevcut siyasi hayal gücünü dolduran boş vaatler ve sahnelenmiş demokratik pratik simulakrum5 ile dolu resmi başkanlık kampanyasıyla çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Her zamanki gibi, bu, Zapatistaların farklı bir siyaset yapma biçimidir: “una políticamuyotra” (çok başka bir siyaset)
Röportajın yapıldığı yer birçok açıdan çok anlamlıydı. Öncelikle, Aura’nın son jarocho’ya olan tutkusunu biliyorum; bu tutkuyu Subcomandante Marcos ile paylaşıyor. Veracruz’un bu geleneksel müziği, yalnızca kadim çok kültürlü kökleri geri kazanmakla ve yerel bir kimliği pekiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda bir direniş pratiği olarak da bir tarihe sahip. Bu nedenle, Meksika ve ABD’de uluslararası olarak ağ oluşturan, antikapitalist ve sömürgecilik karşıtı pratiklere bağlı jaraneroların (son jarocho çalan müzisyenler) taban hareketinin yaratılmasına öncülük etmiştir. Aura’nın “bu tarafın” (“de este lado”) jaranero hareketine ait olması, Zapatistalar ile Chicano hareketi arasındaki uzun süreli karşılıklı ilham tarihine işaret ediyordu. 1997’de Chiapas’taki Chicano/Zapatista Encuentro‘sundan bahsetmek yeterli olacak: Yüzden fazla yerel aktivist ve sanatçı, müziklerini, sanatlarını ve direniş biçimlerini yerli kardeşleriyle paylaşmak için kurtarılmış topluluklara seyahat etmişti. Ve o deneyimin ardından, Zapatista hareketinin, yönetim biçimlerinin ve kendi kaderini tayin etme ve özerklik arayışının, El Sereno’daki Eastside Café, Echo Park’taki Casa del Pueblo ve burada, Los Angeles’ın kalbinde Güney Merkez Çiftçileri tarafından işgal edilen tartışmalı toprak parçası gibi yerel topluluk mekanları ve kolektifleri üzerinde yarattığı ilhamdan bahsetmek gerekir.
Subcomandante Marcos’un Aura’nın sorusuna cevabı şöyle oldu: “Aslında, gerçekten daha iyi olma ve Diğer’ine – bu durumda kadınlara – gerçek anlamda saygı duyma niyeti ile gerçek pratiğimiz arasındaki mesafe gerçekten çok büyük.” Yanıtına, yerli kadınların kendi başlarına kaydettikleri çok önemli ilerlemeleri ve topluluk yaşamına, ortak yönetime ve hatta isyan pratiklerine katılımlarıyla nasıl “devrim içinde bir devrim” yarattıklarını kabul ederek devam etmesine rağmen, bu güçlenme hikâyesini – ya da daha doğrusu kendi hikâyesini (kadının hikâyesi) – anlattı ve devam eden şeyin bir ‘yapım aşaması’ olduğunu, konuştuğumuz anda bile hâlâ gelişmekte olan bir süreç olduğunu hatırlattı.
Bu yanıt bana çok dürüst geldi ve beni Zapatista kadınları arasındaki bu güçlenme sürecinin henüz tam olarak başarılamadığına dair diğer söylemlere geri götürdü. Zapatista topluluklarında 10 yıl boyunca, onların kültür ve gelenekleriyle “iç içe” yaşamış olan Meksikalı gazeteci Gloria Muñoz Ramírez’i ve topladığı birçok tanıklığı, EZLN6’nin 20 yıllık mücadelesinin bir kutlaması olan “20 y 10 el fuego y la palabra” adlı yetkin bir tarihin ortaya çıktığı güzel ve çoğul bir halıya nasıl “işlediğini” hatırladım. Onun anlatımı, kadınların katılımının hâlâ olmasını istedikleri kadar aktif olmadığını kabul eden birçok bireyin sözlerini kaydeder. Ancak, kadınların kendilerini eskiden ezen bin yıllık örf ve adetlerin dönüşümünde kaydettikleri gözle görülür ilerlemeyi takdir ederler. Los Altos’ta Gloria’nın röportaj yaptığı kadınlardan biri olan Ofelia şöyle anlatıyor: “Kadın haklarını ve bazı adetleri değiştirmeye ihtiyaç var. Bu yolda, eğitim hem erkeklerin hem de kadınların kadın emeğinin öneminin bilincine varmaları için bir araçtır. Bu kolay değil, çünkü kafamızda değiştirmemiz gereken birçok şey var, ama yoldayız” (328).
“Yoldayız.” Zapatista özdeyişinin hiçbir plan, hiçbir harita olmadan sadece topluluğun bilgeliğine güvenerek işleri yapmanın alternatif bir yolunu savunan tutumu ile ilerlediği gibi:“Caminando preguntamos” (Yürürken sorarız). Çünkü inanırlar ki “entretodos, sabemostodo” (hep birlikte, her şeyi biliyoruz). “Yoldayız” ifadesini, geçen Ocak ayında Oventic Karakolu’nda, Junta de Buen Gobierno‘ya (İyi yönetim konseyi, Zapatistaların Ağustos 2003’ten beri uyguladığı komünal özyönetimin yeni biçimi) katılan tek kadından duymuştum. Kadınlar için işlerin nasıl gittiğini sorduğumda, dört başka compañero7 ile paylaştığı masanın köşesinde son derece vakur bir şekilde oturarak yanıtladı ve şöyle dedi: cinsiyetler arasında gerçek eşitliğin uygulanması için hâlâ yapılacak çok iş var, daha gidilecek çok uzun bir yol var.
Ayrıca bu yıl 1 Ocak’ta La Otra Campaña‘nın (Diğer Kampanya) başlangıcına katılan Komutan Kely ve Komutan Hortensia’yı da anımsadım. Gizli Devrimci Yerli Komitesi’ndeki diğer erkek komutanlar tarafından desteklenerek, Chiapas Eyaleti’nin sömürge başkenti San Cristóbal de las Casas’ın ana meydanını (zócalo) barışçıl bir şekilde ele geçirmiş ve orada olmaktan güç almış, çoğu 10.000’den fazla Zapatista destek topluluğu üyesinden oluşan yerli bir kitleye hitap ettiler. Turistlerin genellikle katedralin önündeki yürüyüşlerinde onları yerfıstığı için el işi satarken veya dilenirken gördükleri gibi değillerdi; aksine, yirmi yıllık mücadelelerinde benimsedikleri merkeziliği iddia eden bir jestle oradaydılar: “¡Aquíestamos, y nonos vamos!” (İşte buradayız ve gitmiyoruz!). Komutan Kely, Meksika’daki tüm kadınları La Otra Campaña‘ya katılmaya davet etti. Böylece “a todos los hombres machitos” (tüm maço erkeklere) kadınların da katılabileceğini, haklarını savunmak için mücadele etme yükümlülüklerinin olduğunu göstereceklerdi. Zira “como mujeres quesomos, nosólosomos de la cama o de la casa, nadamás” (kadın olarak sadece yatağa veya eve ait değiliz, o kadar!) diyerek onları örgütlenmeye ve Zapatistaların en başından beri uğruna mücadele ettiği özgürlük, demokrasi ve adalet gibi üç temel talep için savaşmaya teşvik etti.
Komutan Hortensia, silahlı ayaklanmanın 12. yıldönümünde, Kötü Hükümete ve Meksika Ordusu’na karşı mücadele etmeye devam eden Zapatista temel topluluklarının tüm kadınları, kızları ve yaşlıları adına, aynı zamanda yerli kadınlar olarak hâlâ çektikleri tüm adaletsizliklere dikkat çekerek, “Meksika’nın ve dünyanın tüm yerli ve yerli olmayan kadınlarına” seslendi. Ve ekledi:
“Kadınlar olarak hak ettiğimiz yeri ve hakkı kazanmak için mücadelemize devam edeceğiz, çünkü şimdiye kadar farklı işlerde, halkımızın gelişimi için ve özerkliğimizin inşasında hâlâ hak, özgürlük veya tam katılımımız yok. Her yerdeki kadınlar gibi, hâlâ adaletsizlik, aşağılama, kötü muamele, ayrımcılık, küçük düşürülme ve haklarımızın ihlali gerçeğini yaşıyoruz. Biz kadınların yaşadığı bu adaletsiz durumun sonsuza dek sürmesine izin veremeyiz; bu bir gün değişmek zorunda.”
Ardından, kadınları La Otra Campaña etrafında bir araya gelmeye ve örgütlenmeye davet etti. Çünkü onların katılımı olmadan bu kampanya, farklılıkları kapsayan ve onlara saygı duyan, “birçok dünyanın sığdığı bir dünya” yaratma niyetinde olan “başka” bir kampanya olamazdı.
Bu tamamlanmamış sürecin, bir eksikliğin, Zapatista kadınlarını cinsiyet eşitliğine doğru yürüyüşlerinde hâlâ ileriye iten bir arzunun farklı ifadeleri, antropolog Lynn Stephen tarafından 90’lı yılların sonunda Zapatista kadınlarıyla yaptığı etnografik çalışmada da fark edilmiştir. Zapata Lives! Histories on Cultural Politics in Southern Mexico adlı kitabında şunları not eder:
Bu sohbetlerden bazılarının ana teması, Zapatista ordusu içinde ve Zapatista temel topluluklarında erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkilerde daha fazla eşitliğe ulaşılıp ulaşılamadığıdır. Bu eşitlik, "devrim içinde bir devrim" olarak adlandırılmıştır. Bu devrim devam ediyor ve bitmekten çok uzak. Özel kamplarda tam zamanlı silahlı isyancı olarak eğitim alırken topluluklarından tamamen ayrı yaşayan erkek ve kadın grupları arasında toplumsal cinsiyet rollerinde önemli deneyler yapılsa da, Zapatista temel topluluklarındaki kadınlar karar alma süreçlerinde tanınma ve katılım için mücadele etmeye devam ediyorlar (176-7).
Bu durum, Subcomandante Marcos’un Aura Bogado’nun sorusuna verdiği yanıtta da belirtildi. O yanıt, şu an hepinizle paylaştığım bu düşüncelere, bu söze (palabra) yol açmıştı. Yanıtında, yirmi yıl önce (çoğunlukla şehirli ve melez) isyancıların yerli topluluklara gelişiyle başlayan kültürler arası geçiş sürecine değinir. Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine alışkın kadınlar, artık dağlara askeri eğitim almaya gittiklerinde, orada “düşmanca dağlık koşulların yanı sıra, kendi maço sistemimizin, birbirimizle olan ilişkimizin ataerkil sisteminin düşmanca koşullarına da katlanmak zorunda kaldılar. “Kadın isyancıların örneği, yerel meclislere katılmayı ve sorumluluk pozisyonları üstlenmeyi talep eden diğer kadınlar arasında “çok güçlü bir devrim” başlattı. Bu devrimin etkisiyle, o zamandan beri aile içi şiddet, ekonomik bağımlılık, kadınların pazarlanması, görücü usulü evlilikler ve topluluklardaki uyuşturucu ve alkol kullanımının sonuçları gibi konular halka açık meclislerde geniş çapta ele alınmıştır. Bu tartışmalar o kadar yaygındır ki, özerk radyo istasyonları Radio Insurgente‘nin yayınlarında ana tema haline gelmiştir. Radyo, sürekli olarak topluluklar arasında cinsiyet eşitliğinin sürdürülmesi gerektiğine dair mesajlar veya programlar yayınlamaktadır. Bunun iyi bir örneği, Subcomandante Marcos’un kadın haklarını ele alan bir radyo-draması olan “La bruja Pánfila y la princesa Panfililla” adlı hikayesidir. Hikâyenin sonunda —masal türüne çok özgü bir şekilde— kadın bir isyancı olan Toñita’ya aşık olan anti-kahraman, Toñita’nın ona arattığı gerçeği keşfeder: “Kadınların istediği, kendilerine saygı gösterilmesidir.”
Peki, Zapatista hareketine dâhil olan veya ona eşlik eden bu farklı aktörler tarafından, kadınların güçlendirilmesi sürecindeki bu “eksiklik”, bu tamamlanmamışlık nasıl ele alınmaktadır? Hiç şüphesiz, yerli topluluklar arasında cinsiyet eşitliği ihtiyacının bilincinden kaynaklanmaktadır; bu bilinç Mayalı kadınlar tarafından ve kadın olarak hâlâ yaşadıkları tahakküm geçmişini ele alacak adil bir toplum için ihtiyaçlarını dile getirme, örgütlenme çabalarıyla geliştirilmiştir. Bu bilinç, bunun devam eden bir süreç olduğunun ve kadınlar tarafından taslağı hazırlanan ve topluluklarla istişare edildikten sonra kabul edilen 1993 tarihli “Kadınların Devrimci Yasası” yürürlükte olsa bile, bu yasanın uygulanması için sürekli mücadele edilmesi gerektiğinin farkındalığından gelir. Bu yasa şunları belirtir:
Birincisi, kadınlar devrimci mücadeleye ırk, inanç, renk veya siyasi bağlılık temelinde herhangi bir ayrımcılık olmaksızın, kapasitelerinin ve iradelerinin dikte ettiği yerde ve düzeyde katılma hakkına sahiptir.
İkincisi, kadınlar çalışma ve adil bir ücret alma hakkına sahiptir.
Üçüncüsü, kadınlar sahip olacakları ve bakacakları çocuk sayısına karar verme hakkına sahiptir.
Dördüncüsü, kadınlar topluluk işlerine katılma, özgürce ve demokratik olarak seçildikleri takdirde liderlik pozisyonları üstlenme hakkına sahiptir.
Beşincisi, kadınlar sağlık ve beslenme açısından birinci basamak bakım alma hakkına sahiptir.
Altıncısı, kadınlar eğitim alma hakkına sahiptir.
Yedincisi, kadınlar romantik partnerlerini seçme hakkına sahiptir ve zorla evlenmeye mecbur bırakılmamalıdır.
Sekizincisi, hiçbir kadın ne aile üyeleri ne de yabancılar tarafından dövülmemeli veya fiziksel olarak kötü muamele görmemelidir. Tecavüz girişimi ve tecavüz ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Dokuzuncusu, kadınlar örgüt içinde liderlik pozisyonları ve devrimci silahlı kuvvetlerde askeri rütbe alabilirler.
Onuncusu, kadınlar devrimci yasalar ve yönetmelikler tarafından belirlenen tüm hak ve yükümlülüklere sahiptir.
Bu sunumun kapsamı, bu yasanın oluşturulmasının Mayalı örf ve adetleri üzerindeki Batı etkisinden esinlenip esinlenmediği meselesini derinlemesine incelemenin ötesindedir. Bu, ele alınması gereken büyüleyici bir konu olsa da, şunu belirtmek isterim ki, bu yerli kadınlar, kendi kendilerine düşünmeye başladıklarında ve güçlerini fark ettiklerinde, kapitalist sistemin ve Meksika hükümetinin topluluk yaşamını bozmak ve sömürmek için kullandığı, kendilerine dayatılan baskıcı gelenekleri aşmayı başarmışlardır. Çünkü bu kadınlar, topluluğun “yapıştırıcısı”dır. Geleneksel pratiklerini ve törenlerini sürdürerek, çocuklarını besleyip eğiterek ve hatta Meksika ordusu veya topluluklarına giren ve gündelik yaşamlarının güvenliğini bozan paramiliter güçler gibi yabancı unsurlara karşı direnerek, komünal bağları bir arada tutan onlardır. Hepimiz, renkli Mayalı kadınların, küçük bedenleriyle topraklarındaki silahlı askerlerin varlığına direnen fotoğraflarını veya videolarını gördük. Bu görüntülerin taşıdığı cesaret ve güç, dünyanın dört bir yanında çok daha küçük kötülüklerle mücadele eden birçok kadına ilham kaynağı olmaktadır.
Zapatista kadınlarının ekonomik bağımsızlıklarını sağlamak için kullandığı geleneksel pratikler arasında, dünya çapında tanınan dikkat çekici el sanatları ve nakış becerileri yer alıyor. Kadınlar, birbirlerinin çalışmalarını destekledikleri kooperatiflerde bir araya gelerek el sanatlarını adil bir fiyata satıyorlar; bu da hem sanatçılığı hem de bu işlere verilen emeği takdir etmenin bir yolu. Gerçekten de, bu alternatif ekonomik pratikler, özerk toplulukları için önemli gelir kaynakları sağlıyor. Çünkü kooperatifler, uluslararası düzeyde ağ kurarak —adil ticaret organik kahvesi de dâhil olmak üzere— ürünlerini yerel El Puente a la Esperanza veya Casa del Pueblo gibi örgütlerle takas ediyorlar.
Bu sunumu, Zapatista kadınlarının teşvik ettiği ve La Otra Campaña‘nın ayırt edici özelliği olan farklılıkların kutlanmasının bir sembolü olarak geleneksel nakış pratiğine değinerek sonlandırmak istiyorum. Tüm bu konuların kesişim noktası şüphesiz, bu yıl 6 Ocak’ta, Los Reyes Magos Günü8‘nde aramızdan ayrılan ve EZLN mücadelesi için çok önemli bir referans olan Chiapas Yaylalarından inanılmaz bir kadında bulunuyor. Elbette, iplikle olduğu kadar askeri strateji açısından da yetenekli olan Komutan Ramona’dan bahsediyorum; sağlığı kamusal alanda devam etmesine izin vermediğinde nakışçıdan isyancıya, sonra tekrar nakışçıya dönen bir kadındı. Ne yaparsa yapsın, o her zaman Hayat’ı dokuyordu.
Ramona, kendi elleriyle yaptığı, memleketi San Andrés Larráinzar’ın desenlerini taşıyan güzel huipil9 giyinmiş küçük Tzotzil kadını; onur, özerklik ve dayanışma mücadelesi veren kadının simgesiydi. Yerli kadın kardeşlerinin sesini kanalize etmek için siyasi çalışmayı seçti. Kadınların Devrimci Yasası‘nın ateşli bir savunucusu olarak, maço ve baskıcı “usos y costumbres” (örf ve adetler) gibi bazı atalardan kalma pratiklere cesurca meydan okudu.
Binbaşı Ana María ile birlikte, Ramona 1 Ocak 1994’te San Cristóbal de lasCasas’ın silahlı ele geçirilmesine katıldı. O tarihten itibaren, EZLN tarafından mücadelelerinin meşruiyetinin bir sembolü olarak kullanılan efsanevi bir statü kazandı. Ocak 1994’ün sonlarında, tek dilli olmasına rağmen ilk basın röportajına katıldı. Şubat 1995’te ise hasta Ramona’nın bir videosu dünya çapında yayıldı; bu videoda Meksikalı kadınları örgütlenmeye çağırdı. Ancak en dikkat çekici kamuya açık görünüşü, 12 Ekim 1996’da Meksiko Şehri zócalo10sunda çok sayıda destekçinin toplandığı ve yerli haklarının tanınması için sivil topluma seslenen EZLN‘den bir mesaj okuduğu zamandı.
İnsan olarak bizi önemseyecek, onurumuza saygı duyacak ve tanıyacak bir Meksika istiyoruz.
Bu yüzden küçük Zapatista sesimizi, yeni bir Meksika için savaşan herkesin büyük sesine katmak istiyoruz.
Buraya, hepinizle birlikte, bir daha asla bizsiz bir Meksika olmasın diye haykırmaya geldik.
Bu yüzden hepinizle büyük bir ulusal diyaloğa katılmaya hazırız.
Sözümüzün birçok söz arasında bir söz, kalbimizin ise birçok kalp arasında bir kalp olacağı bir diyalog.
Bu arzulara uygun olarak, Ramona son kez 16 Eylül’de La Garrucha Karakolu’nda, EZLN‘nin Meksika sivil toplumu ile Ocak 2006’da La Otra Campaña‘nın başlatılmasına yönelik altı haftalık hazırlık konuşmalarını özetleyecek Genel Kurul toplantılarının açılışında göründü. Çok hasta olduğu için görünüşü kısaydı ama sembolik anlamıyla güçlüydü. Sevgisinin bir nişanesi ve EZLN‘nin giriştiği yeni kampanyayı nasıl anladığının bir sembolü olarak, Comdandante’lere (Komutanlara) yıllar önce bir böbrek naklinden sonra iyileşirken yaptığı ve sivil topluma hediye ettiği renkli bir nakış sundu. Aynı parça, Ağustos ayında yapılan hazırlık konuşmalarından birinde sivil toplum üyeleri tarafından EZLN‘ye geri verildi. Güzel renklere atıfta bulunarak, Ramona “La Otra Campaña‘dan istediğimiz bu” dedi ve birçok rengin güzel bir halı gibi bir araya gelişine atıfta bulunarak.
Çünkü farklıyız, eşitiz; “iguales, todossomosdiferentes”(eşitiz, hepimiz farklıyız): Zapatistaların şifreli ifadesiyle bize bir Zen koanı11nı anımsatan, çok derin bir anlamı barındıran birçok maksiminden biridir. Bu “diğer” kampanyanın önerdiği şey – ve eminim ki Zapatista kadınlarının çalışması, aynı mücadele içinde bile farklılıklara saygı duyma ihtiyacının bilincini geliştirmeye yardımcı olmuştur – heterojen, merkezsiz, yatay bir alandır. Bu alanda her bir katılımcı kendi liyakatine göre bir liderdir. Bu, neoliberalizm ve küresel kapitalizm tarafından dayatılan ölüme karşı savaşan, yaşamı ve insanlığı onaylayan “başka” bir kampanyadır; farklılıkların sadece kutlanmadığı, aynı zamanda “birçok dünyanın sığdığı bir dünya ”fikrinin hayata geçirilmesinin bir parçası olarak uygulandığı bir alandır. İşte bu yüzden, geçmişteki diğer devrimci hareketlerin aksine, öncü saflardan – esas olarak erkeklerden oluşan – dayatılan bir homojenliği teşvik eden bu projenin kapsayıcı doğası, LGBTQ topluluğunun, seks işçilerinin, yaşlıların, hastaların, engellilerin dikkatini bu kadar çok çekmektedir. Meksikalı gazeteci Eugenia Gutiérrez, Revista Rebeldía dergisinde yakın zamanda yayınlanan “Abajo y a la izquierda: El bordado de Ramona” (Aşağı ve sola: Ramona’nın nakışı) başlıklı makalesinde, “La Otra Campaña adı verilen nakışı dokuyacak iplikleri oluşturan renkler ne kadar çeşitli” diyor. Ve makalesini şöyle bitiriyor:
Çok ve çeşitliyiz. Farklı cinsiyetlerden geliyoruz. Birbirinden farklı renklerimiz, dokularımız ve biçimlerimiz var. Her birimiz birleşerek Ramona’nın nakışında kendi yerimizi bulmaya çalışıyoruz başlayan bu süreçte onu savunmak için. Çünkü bu süreç, bizi yukarıdan bize dayatılmak istenen gerçekliği dönüştürmeye çağırıyor.
Bu, aynı zamanda, “iktidardakilerin” – ister devlet, ister çok uluslu şirketler, ister geleneksel siyasi partiler veya sendikalar, isterse devrimci hareketler olsun – geri kalanlara dayatmak istedikleri gerçekliği dönüştürme sürecidir. Kardeşlerimiz, Zapatista kadınlarının kendi hareketleri içindeki bu devrimci süreçte homojenleşmeye karşı giriştikleri cesur pratikler, tüm kadınlara bu “başka olası dünyayı” yaratma konusunda ilham kaynağıdır. Gerçekten de yoldayız.
Kaynaklar:
Yazar: Sirena Pellarolo
Yazar Hakkında: Sirena Pellarolo, Arjantin doğumlu bir kültür eleştirmeni, eğitimci ve aktivisttir. Kaliforniya Eyalet Üniversitesi, Northridge’de Latin Amerika Kültürel Çalışmaları Doçentidir ve Kuzeydoğu Los Angeles’ta özerk bir alan olan Eastside Cafe, El Sereno ile çalışmaktadır. 20. yüzyılın başında Buenos Aires’in popüler ve etnik tiyatrosu üzerine yapılmış bir çalışma olan Sainetecriollo/ democracia/ representación. El caso de Nemesio Trejo, Buenos Aires: Corregidor, 1997 adlı kitabın yazarıdır.
Bu yazı, 13 Mart 2006’da In Motion Dergisi’nde yayınlandı.
Kapak görsel: https://radiozapatista.org/?p=33213&lang=en
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Fatma Karagöz
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖