DosyaHaziran 2025 Elif Başak Aslanoğlu, Ekin Taneri 16 Haziran 2025
Bu yazı çeşitli film ve diziler ile ilgili spoiler içermektedir.
Direniş, bireylerin ya da toplulukların baskı, adaletsizlik, sömürü ve tahakküm karşısında gösterdiği örgütlü ya da bireysel karşı koyuş biçimidir. Kadın direnişleri ise tarih boyunca ataerkil düzenin, cinsiyet temelli eşitsizliklerin ve sistematik ayrımcılığın karşısında duran, köklü ve evrensel mücadelelerdir. Bu direnişler yalnızca fiziksel baskıya yönelik değil; toplumsal rollere, yasal sınırlamalara, ekonomik dışlanmışlığa ve politik sessizleştirmeye karşı da yapılır. Kadın direnişleri, yalnızca bir hak arayışını değil; aynı zamanda toplumsal yapının dönüşümüne dair güçlü bir talebi, özgürlüğün ve eşitliğin savunusunu temsil eder. Kapsayıcıdır, enternasyonaldir. Her coğrafyada ve her dönemde farklı biçimlerde ortaya çıksa da, kadın direnişleri ortak bir mücadele ruhuyla birbirine bağlanır. Tarihin her döneminde kadın direnişlerine rastlamak mümkündür ancak direniş bazen bu çok önemli örgütlü hareketlerden de daha ötesidir. Direniş günlük yaşamın tüm pratiklerine sızmıştır.
70 yaş üstü iki kadının, eşlerinden ayrıldıktan sonraki toplumsal mücadelesini trajikomik bir yerden anlatan Grace and Frankie dizisinin ilerleyen bölümlerinde, daha önce yaşlı kadınların cinsel sağlığa dönük ihtiyaçları için bir girişimcilik fikri başlatan ikili (Lily Tomlin ve Jane Fonda), yaşlarının daha da ilerlemesi ile oturduğu yerden kalkmakta zorlanan ve bu bedensel kayıpla ilgili kendini kötü hisseden kadınlar için bir tuvalet tasarlıyorlar ve bu tasarıma birçok direniş hareketinde ön plana çıkan “RISE UP! (AYAĞA KALK!)” ismini veriyorlar. Dizinin bu sahnesi önemli bir aydınlanmaydı çünkü kadınların mücadelesi çok küçük yaşlardan itibaren okula gidebilmekten, ev içi emekten, temel haklara erişebilmekten başlayıp iş hayatında kendini var edebilmeye, güvenli cinsellikler yaşayabilmeye, hayır diyebilmeye, kendi olabilmeye ve yaşamın ilerleyen yaşlarında o döneme özgü farklılıklarla birlikte kabul edilmeye, ciddiye alınmaya dair çok geniş bir repertuarda devam ettiğini hatırlatıyordu.
Hem toplumsal hem de bireysel düzeyde farklı alanlarda yürütülen bu mücadele elbette sinemada da kendine yer bulmuştur. Sizler için farklı coğrafyalardan kadın direnişlerini anlatan bazı filmleri listeledik.
Film Önerileri
Women Without Men (2009)
Women Without Men (2009), 1953’teki İran Darbesi sırasında yolları kesişen dört kadının hayatına odaklanıyor. Her biri baskı, yalnızlık ve toplumsal rollere karşı kendi sessiz mücadelesini verirken şehirden uzak bir bahçede buldukları alan onlar için hem bir kaçış hem de direnişin ve dayanışmanın mümkün olduğu bir nefes oluyor. Film, kadınların bastırılmış arzularını, özgürlük arayışlarını ve dayanışmalarını sakin ama derin bir dille anlatıyor; direnişi sadece sokakta değil, bir kadının iç dünyasında da arıyor.
Made in Dagenham (2010)
Made in Dagenham (2010), 1968’de İngiltere’de Ford fabrikasında çalışan kadın işçilerin eşit ücret talebiyle başlattıkları grevi konu alıyor. Gerçek bir hikâyeye dayanan film, işçi kadınların bir araya gelerek nasıl büyük bir değişime öncülük ettiğini anlatıyor. Kadınların hem işyerinde hem de toplumda görmezden gelinen emeklerine sahip çıkmaları, direnişin bazen mutfaktan, bazen atölyeden nasıl yükselebildiğini gösteriyor. Eğlenceli tonu ve güçlü mesajıyla film, kadın dayanışmasının dönüştürücü gücüne vurgu yapıyor.
La Fuente de Las Mujeres (2011)
La Fuente de Las Mujeres (2011), kadınların kuşaktan kuşağa taşıdığı sessiz yükleri görünür kılan, dayanışma ve direnişle örülü bir hikâye anlatıyor. Kuzey Afrika’daki bir köyde geçen filmde, kadınlar uzak bir kaynaktan su taşıma görevine karşı çıkarak erkek egemen düzene karşı bir aşk grevi başlatıyor. Gündelik hayatın içinde sıradan görünen bir sorun, kadınların kolektif bir mücadeleyle seslerini yükselttiği bir isyana dönüşüyor. Film, kadınların taleplerini mizahla ve inatla dile getirdiği bir direnişi anlatırken yerel olanın içinden evrensel bir hak arayışının da imkânını gösteriyor.
Suffragette (2015)
“Suffragette” (2015), 20. yüzyılın başında İngiltere’de kadınlara oy hakkı için mücadele eden kadınların hikâyesini anlatıyor. Film, yalnızca siyasi bir hak talebini değil, aynı zamanda kadınların bedenleri, hayatları ve sesleri üzerindeki denetimi reddetmelerini içeriyor. “Suffragette”, direnişi, yıkımı göze alan bir cesaretle ve içten bir dayanışmayla kuruyor; tarihsel bir mücadelenin içinde bireysel bedellerin ve kolektif umudun izini sürüyor.
Caramel (2007)
Caramel (2007), Beyrut’ta bir kuaförde çalışan ve oraya yolu düşen beş kadının iç içe geçmiş hikâyelerini anlatıyor. Layale evli bir adamla ilişkisinin çıkmazında sıkışıp kalmışken, Nisrine evlilik hazırlıkları yaparken bekâret baskısıyla yüzleşiyor; Rima kendi kimliğini sorgularken, Jamale yaşlanmaya direnen bir oyuncu, Rose ise hayatını adadığı hasta kardeşiyle birlikte kendi arzularını bastırıyor. Salon, bu kadınların hem saklandığı hem açıldığı, hem kırıldığı hem iyileştiği bir alan haline geliyor. “Caramel”, kadınların toplumsal normlarla nasıl baş ettiğini, direnişi gündelik hayatın içindeki küçük ama anlamlı seçimlerde buluyor.
I’m Still Here (2024)
Motorsiklet Günlükleri ile tanıdığımız Walter Salles, bu kez izleyiciyi 1970’lerin karanlık Brezilya’sına götürüyor. I’m Still Here, askeri diktatörlük döneminde kaybolan eski milletvekili Rubens Paiva ve onun ardından ailesinin verdiği mücadeleyi merkezine alıyor.
Hikâye, Paiva’nın evinden alınarak bir daha evine geri dönmemesiyle başlıyor. Eşi Eunice, çocuklarıyla birlikte bu belirsizlik ve korku dolu dönemin ortasında ayakta kalmaya çalışıyor. Avukat kimliğiyle hem bir eş, hem bir anne, hem de bir direnişçi olarak karşımıza çıkan Eunice, kocasının izini sürerken kendi içsel gücünü de keşfediyor.
Salles, gerçek bir yaşam öyküsünden ilhamla çektiği bu filmde, bir kadının adalet ve aile uğruna verdiği savaşı duygu dolu ama yalın bir dille anlatıyor. I’m Still Here, sadece bir kayıp hikâyesi değil; aynı zamanda umudun, direncin ve insan ruhunun kırılmazlığının bir yansıması.
Iron Jawed Angels (2004)
Katja von Garnier‘den Iron Jawed Angels, 1910’ların Amerika’sında kadınların oy hakkı için verdiği nefes kesen mücadeleyi anlatıyor. Hilary Swank‘ın Alice Paul ve Frances O’Connor’ın Lucy Burns olarak hayat verdiği film, dönemin feminist hareketinin kararlılığını ve fedakârlıklarını gözler önüne seriyor. Gösterilerden açlık grevlerine uzanan bu direniş, 1920’de kadınlara seçme hakkı tanınmasıyla tarihi bir zafere dönüşüyor. Güçlü görsel dili ve dokunaklı hikâyesiyle film, kişisel ve politik direnişin derinliğini etkileyici bir biçimde yansıtıyor.
She’s Beautiful When She’s Angry (2014)
She’s Beautiful When She’s Angry belgeseli, 1960’ların sonu ve 70’lerin kadın özgürlük hareketini, o dönemin kadınlarının gözünden anlatıyor. Yayımlanmamış arşiv görüntüleri ve dönemin müzikleriyle kişisel olan politiktir diyen kadınların öfkesi ve cesareti görünür kılınıyor.
Hareketin içindeki çatışmalara, çeşitliliğe ve zaman zaman yaşanan fikir ayrılıklarına rağmen; beyaz olmayan kadınların taleplerinden sınıf mücadelesine, lezbiyen haklarından kolektif örgütlenmelere kadar birçok alanda büyük bir dönüşüm başlatıldığını gösteriyor.
Bu belgesel, hem geçmişte sesini yükselten kadınları hem de bugün hâlâ eşitlik mücadelesini sürdürenleri selamlayan güçlü bir hatırlatma.
The Mothers of the Plaza of Mayo (1985)
Arjantin’in 1976-1983 yılları arasındaki askeri diktatörlüğü döneminde binlerce insan ortadan kayboldu. Bu karanlık süreçte, kaybedilen çocuklarının akıbetini öğrenmeye çalışan anneler, 1977’den itibaren her hafta başkent Buenos Aires’teki Plaza de Mayo’da sessiz protestolar düzenlemeye başladı.
The Mothers of the Plaza of Mayo, Plaza de Mayo Anneleri olarak bilinen bu cesur kadınların direnişini odağına alıyor. Sessiz ama kararlı mücadeleleri, yalnızca kendi çocuklarının değil, tüm bir halkın adalet arayışının sesi oldu.
Plaza de Mayo Anneleri’nin insan hakları uğruna verdikleri evrensel mücadeleyi çarpıcı bir şekilde anlatan bu film, hem tarihi bir tanıklık hem de unutulmaması gereken bir insanlık dersi sunuyor.
Searching for Gerda Taro (2021)
Searching for Gerda Taro, savaşın ortasında gerçeği belgeleyen, ancak uzun yıllar adı unutulan öncü bir fotoğrafçının Gerda Taro’nun etkileyici hikâyesini anlatıyor.
Nazi Almanya’sından kaçan Gerda Taro, İspanya İç Savaşı’nda cepheye giderek Cumhuriyetçilerin direnişini ve sivillerin dramını objektifiyle dünyaya duyurdu.
Film, kayıp arşivlerden çıkan fotoğrafları ve tanıklıkları bir araya getirerek, görev başında hayatını kaybeden ilk kadın savaş fotoğrafçısının hakkını teslim ediyor. Taro’nun cesareti ve vizyonu, bugün hâlâ kadın fotoğrafçılara ilham veriyor.
Editör: Müjgan Tekin
Düzelti: Müjgan Tekin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖