Background

İran’da İdam Cezası Feminist Bir Meseledir

İran’daki idam cezasına ilişkin feminist bakış açısı cinsiyet, güç ve yasal sistem arasındaki karmaşık etkileşimi ortaya koyuyor.

Pakhshan Azizi, Sharifeh Mohammadi, and Varisheh Moradi

İlk bakışta, idam cezası feminist bir endişeden ziyade hukukun veya insan haklarının bir konusu gibi görünebilir. Fakat toplumsal cinsiyetin yasal sonuçları şekillendirdiği İran’da soru acildir: Feministler neden ölüm cezasıyla ilgilensin ki? Cevap İran’ın yargı sisteminin idam cezasını nasıl – çoğu kez tacize, travmaya ve sistematik şiddete maruz kalan kadınların yaşanmış gerçekliğini silen bir perspektifle –  uyguladığında yatar.  

Rejime direnen, haklarını açıkça söyleyen veya ataerkil yapılara meydan okuyan kadınlar baskının emsalsiz ve vahşi bir şekliyle yüzleşirler. Feministler – pek çok bakış açılarıyla – şiddete başvurmayan, adil ve gücün cinsiyet çizgisinde nasıl işlediğinin bilincinde bir adalete kendilerini adamıştır. İdam cezasıyla ilgilenerek, onun sadece zalimliğini değil; aynı zamanda cinsiyet, sınıf, ırk ve cinsellik gibi konularla kesişen devlet kontrolünün bir aracı olarak çerçevelenen cinsiyetçi uygulanışını da ifşa ediyorlar. Feminizm; şiddeti pekiştirdiği, en savunmasıza karşı adaleti inkâr ettiği ve iyileşme ve dönüşüm ihtimalini engellediği için idam cezasına karşı çıkar. 

İran’ın insan hakları kayıtları idam cezalarındaki rahatsız edici yükselişten dolayı yoğun bir denetim altındadır. Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) idam cezaları ve infazlar hakkında 8 Nisan’da yayınladıkları bir raporda1 tüm dünyada kan dondurucu bir şekilde kayıtlı infazların 2015’ten beri en yüksek sayıya ulaştığını bildirdi. 2024’te kayıtlı tüm infazların %91’inden sorumlu olan İran, Irak ve Sudi Arabistan infazların en fazla gerçekleştiği ilk beş ülke arasındaydı. Bu rapor ayrıca tüm dünyada herkesin bildiği infazların %64’ünden sorumlu tutulan İran’ın geçen yıldan 119 kişi daha fazla idam ettiğini (en az 853’ten en az 972’ye yükseliş) ifade etti.  

En az 54 kişi politik veya güvenlikle ilgili suçlamalarla idam edildi, pek çok dava işlem ihlalleri ve adaletsiz yargılamalarla yozlaştırıldı. Bu endişe verici eğilim, özellikle gittikçe artan oranda rejimin hedefi haline gelen kadın hakları aktivistleri için kaygı verici. Bunların arasında en göze çarpan davalar şöyle;

  • Pakhshan Azizi, insanı yardım çalışanı ve sivil toplum aktivisti. Protestolarda ve eylemlerde yer aldığı için idam cezasına çarptırıldı. 
  • Sharifeh Mohammadi, insan hakları savunucusu. Eylemlerinden dolayı ölüm cezasıyla karşı karşıya kaldı.
  • Varisheh Moradi, kadın hakları avukatı. İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı olan bir grubun üyesi olduğu için ölüm cezasına çarptırıldı.

Bu davalar, sadece rejimin muhalefete karşı vahşi baskısını vurgulamakla kalmıyor; aynı zamanda devlete meydan okuma cüreti gösteren kadınlar için büyüyen risklerin de altını çiziyor.

Kadın, Yaşam, Özgürlük ayaklanmasından sonra sert cezalarda önemli bir artış görüldü ve birçok mahkûm idamla karşı karşıya kaldı. İran Hükümeti’nin idam cezasını siyasi baskı aracı olarak kullanması, ülkenin insan hakları sicili konusunda endişelere yol açtı. İran uzun zamandır yüksek sayıda infazla kötü üne sahip, fakat ülke 2024’te idam cezası uygulamasında kayda geçmiş 972 idam ile eşi benzeri görülmemiş bir artış gördü ki; bu da onu kişi başına düşen idam sayısında dünyanın önde gelen infazcısı yaptı. Bu infazların çoğu, ölüm cezası için uluslararası yasal alt sınırı bile karşılamayan uyuşturucu bağlantılı suçlar olduğu iddia edilerek gerçekleştirildi. İran rejiminin muhalefete yaklaşımında tehlikeli bir geçişi yansıtır şekilde siyasi mahkûmların da ölüm cezasına çarptırılmasında artış görüldü.

Bu üç kadının—Azizi, Mohammadi, ve Moradi— davası, siyasi baskının toplumsal cinsiyetle giderek iç içe geçtiğinin ve İran devletinin idam cezasını yalnızca bir devlet kontrolü aracı olarak değil; aynı zamanda rejime meydan okuyan kadınları susturmanın da bir yolu olarak kullandığının güçlü bir hatırlatıcısı olarak hizmet ediyor. İran’daki siyasi infazlar, özellikle kadınların infazı, devletin kadın düşmanı ve otoriter eğilimlerinin bir noktada birleştiğini ve kadınların siyasal özneliğini ve eylemliliğini şiddetle cezalandırdığını gösteriyor. 

İran’daki idam cezasına ilişkin feminist bakış açısı cinsiyet, güç ve yasal sistem arasındaki karmaşık etkileşimi ortaya koyuyor. Feminizm her zaman cinsiyet eşitliğinden daha fazlası olmuştur. Özünde, her türlü egemenliğe karşı mücadeledir. Özellikle toplum dışına itilmiş olanlar olmak üzere tüm insanlar için adalet, özerklik ve haysiyet arayışının devam etmesini temsil eder.

İran’da idam cezası, başta ataerkil yönetimin statükosuna meydan okuyanlar olmak üzere siyasi aktivizm içinde olan kadınlara orantısız şekilde uygulanır. Şu an ölüm cezasına çarptırılmış olan üç kadın—Sharifeh Mohammadi, Pakhshan Azizi, ve Varisheh Moradi—bu geniş eğilimin sembolüdür. İran rejiminin baskıcı politikalarına karşı önemli bir muhalif kaynak olan 2022 Kadın, Yaşam, Özgürlük2 ayaklanmasının yasaklandığı sırada 2023’te tutuklandılar.

Kadınların siyasi hareketin içinde olması İran’da ataerkil düzene direkt bir meydan okumadır. Mohammadi, Azizi, ve Moradi gibi kadınlar yalnızca özgürlüklerini kısıtlayan politikaları protesto etmiyorlar; aynı zamanda eşit ve özerk bireyler olarak var olma haklarını da savunuyorlar. Devletin kadınların bedenleri, sesleri ve hayatları üzerindeki ataerkil kontrole karşı bu başkaldırı kendi başına feminist bir eylem olarak yorumlanabilir.

Ancak, İran devleti böyle bir meydan okumaya müsamaha göstermiyor.  Siyasi hareketlerle uğraşan kadınlar sıklıkla ulusun istikrarına bir tehdit olarak görülüyor, devlet düşmanı olarak damgalanıyor ve idam cezası dâhil şiddetli cezalara tabi tutuluyorlar.  Bu bağlamda, idam cezası iki amaca hizmet ediyor: siyasi muhalefeti cezalandırıyor ve cinsiyetçi güç yapılarına meydan okuyan kadınları susturarak devletin kadınlar üzerindeki kontrolünü pekiştiriyor.  

İran’da idam cezası, çoğu durumda orantısız bir şekilde toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin mağduru olan kadınlara uygulanıyor.  İdam cezasına çarptırılan kadınlar, basitçe suç vakaları değil, aynı zamanda sıklıkla derin ve sistematik zarara rağmen hayatta kalmanın hikâyeleridir.  İranlı Avukatlar Vakfı’nın Yasal ve Adli Dergisi’ndeki (The Legal and Judicial Magazine of the Iranian Lawyers Foundation) “İranlı Kadın Katillerin En Ünlü Vakaları” başlıklı makalesi İranlı kadın katillerin ilginç ve karmaşık bir hikâyesi olduğunu, bazı vakaların sonuçlanmasının yıllar sürdüğünü kaydediyor. Bu gecikmelerin arkasında çocuk yaşta evlilik, ev içi taciz ve uzun şiddet hikâyeleriyle mimlenmiş hayatlar var. Yasal sistem, bu yapısal adaletsizlikleri kabullenmenin yerine kadınları eylemlerinin bağlamını veya katlandıkları travmaları dikkate almadan çoğunlukla sert şekilde cezalandırıyor.

İran İnsan Hakları’ndaki (Iran Human Rights) makaleye3 göre cinayetten idam edilen kadınların yaklaşık %70’i uzun süreli tacizden sonra çaresizlik içinde kalarak erkek partnerlerini öldürdü. 2024’te İran’da pek çoğu ev içi şiddet ve zorla evlilik gibi durumlardan kaynaklanan suçlarla karşı karşıya kalan en az 31 — son 17 yıldaki en yüksek sayı — kadın idam edildi. Bu davalar, İran yargı sisteminin kadınların eylemlerinin bağlamını veya dayandıkları travmaları yeterince dikkate almadan onları merhametsizce cezalandırarak kadınların yaşanmış gerçekliklerini nasıl göz ardı ettiğinin altını çiziyor.

Bu üç kadın da dâhil siyasi mahkûmların idam cezaları, İslam Cumhuriyeti’nin muhalefeti ezmek ve hükümete karşıtlığı bastırmak için uyguladıkları kapsamlı stratejilerinin bir parçasıdır. Rejim, korku atmosferi yaratmak ve kendine karşı yüksek sesle konuşanları susturmak için infaz tehdidini kullanarak idam cezasını protestocuların ve aktivistlerin gözünü korkutma aracı olarak gittikçe artan bir oranda kullanıyor. Feministler, siyasi aktivizmin suç sayılmasının ve sonrasında idam cezasının uygulanmasının rejime karşı çıkma cesaretini gösteren kadınların sesini kısma ve onları kontrol etme yönündeki bir ataerkil çabanın yansıması olduğunu savunuyorlar.   

İslam Cumhuriyeti’nin idam cezasını uygulamasındaki en rahatsız edici yönlerinden birisi kanuni prosedürlerin olmayışı ve işkence altında zorla alınan itiraflara güvenilmesi. Siyasi mahkumlar, sıklıkla hukuk danışmanına erişimden mahrum ve uluslararası adalet standartlarını ihlal eden düzmece duruşmalara maruz kalıyorlar.  Pek çok davada, rejimin sistematik insan haklarını hiçe saymasını vurgular şekilde, bireyleri mahkûm etmekte kullanılan “itiraflar” baskı altında alınıyor.   

İran’da idam cezası, etnik ve dini azınlıkların üyelerine orantısız şekilde uygulanıyor. Bu üç kadının durumunda da belirtildiği üzere, infazla karşı karşıya gelen insanlar çoğunlukla İran toplumunun tarih boyunca sistematik ayrımcılığa maruz kalmış, dışlanmış topluluklarının parçasıdır. Kürtler, Beluçlar4, Türkler, Araplar ve diğer ulusal ve etnik toplulukları içeren bu azınlıklar, siyasi aktivizm içerisinde oldukları için rejimin hedefindeler ve idam cezası onların seslerini bastırmak için kullanılıyor.  

Cinsiyet ve azınlık kesişimi, Mohammadi, Azizi ve Moradi gibi bireyler için idam cezasıyla karşı karşıya gelme deneyimini daha karmaşık hale getiriyor. Bu kadınlar, azınlık toplulukların üyeleri olarak, sadece toplumsal cinsiyet temelli şiddete değil; aynı zamanda etnik ve siyasal zulme de maruz kalıyorlar. Onların infazı, diğer kadınlara ve azınlık topluluklarına rejime karşı direnişe müsamaha gösterilmeyeceğine dair bir uyarı niteliğindedir.  

İşkence altında zorla alınan itirafların, özellikle siyasi mahkûmlarda, kullanılması İran yargı sisteminin ayırıcı bir özelliğidir.  Rejim bu itirafları doğasında var olan güvenilmezliğine rağmen çoğunlukla idam cezasını haklı göstermek için kullanıyor. Örneğin, Mohammadi, Azizi ve Moradi davaları, baskı altında alınan itirafları içeriyor ve ölüm cezalarıyla sonuçlanan duruşmalar ciddi yargılama süreci ihlalleriyle bozuluyor. Feminist akademisyenler, bu itirafların kadınlara uygulandığında kadınların siyasal özneliğini suç saydığı için özellikle sorunlu olduğunu savunuyor. Bu üç kadının davasında, onların Kadın, Yaşam, Özgürlük protestolarına katılması sadece politik bir eylem değil; aynı zamanda rejimin sürdürmeye uğraştığı ataerkil kontrole karşı direkt bir meydan okumadır. Zorla alınmış itiraflar, onları ifade ve birleşme özgürlüğü haklarını kullandıkları için etkili bir şekilde cezalandırarak direnişlerini kriminalize etmeye hizmet ediyor.

İran’da siyasi mahkûmların, özellikle de kadın olanların, infazı uluslararası insan hakları kanununun ağır bir ihlalidir. İran’ın siyasi suçlar için devam eden idam cezası kullanımı defalarca idam cezasının kaldırılması ve siyasi mahkûmların serbest bırakılması çağrısı yapan Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch Inc.) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi (United Nations Human Rights Council) gibi uluslararası kuruluşlar tarafından kınanmaktadır.  

Ancak, özellikle İran rejimiyle diplomatik ilişkileri olan uluslararası hükümetler, bu infazlar karşısında büyük ölçüde sessiz kalıyorlar. Uluslararası toplumun sessizliği, İran hükümetine muhalefete karşı vahşi kampanyalarını sürdürme cesareti veriyor. 

Feminist aktivistler ve insan hakları kuruluşları, İran’a siyasi muhaliflere uygulanan idam cezasını bitirmesi için küresel baskı uygulanması gerektiğini savunuyorlar. Hükümetler, bu infazlara karşı sesini yükseltmeli ve İran’daki kadınlara ve azınlıklara uygulanan sistematik zulmün sonlandırılmasını talep etmeliler. Uluslararası toplum İran rejimini insan hakları ihlalinden, özellikle de idam cezasını siyasi baskı aracı olarak kullanmasından sorumlu tutmalı.

İran’da, siyasi muhalifleri susturma ve kadınları ötekileştirme aracı olarak kullanılan idam cezasının artan kullanımı İran İslam Cumhuriyeti’nin son derece tedirgin edici bir pratiğidir. Pakhshan Azizi, Sharifeh Mohammadi, ve Varisheh Moradi davaları, idam cezasının ataerkil kontrolü sürdürmek ve kadın haklarını baskılamak için araç olarak kullanılmasıyla, toplumsal cinsiyet, siyaset ve devlet şiddetinin kesişimini vurguluyor. Feminist aktivistler ve insan hakları kuruluşları İran’daki idam cezasının kaldırılması ve hukuksuz şekilde yargılanan siyasi mahkûmların serbest bırakılması için baskı yapmaya devam etmeliler. 

İran’daki kadın hakları mücadelesi, doğası gereği herkes için adalet ve insan hakları mücadelesine bağlıdır. Siyasi mahkûmlara, özellikle de kadınlara, uygulanan idam cezası yalnızca bireysel hakların ihlali değil aynı zamanda İran’daki baskıcı güç yapılarına meydan okuyan feminist hareketlere de direkt bir saldırıdır. Uluslararası toplumun harekete geçmesinin, infazlara son verilmesini ve infazların kaldırılmasını talep etmesinin ve İran’da özgürlük, haysiyet ve eşitlik için mücadele eden kadınları ve erkekleri desteklemesinin zamanı geldi.  

Sonuç olarak; İran’daki idam cezası, özellikle de siyasi mahkûmlarla ve kadınlarla ilgili olarak sadece hukuk adaleti meselesi değil; aynı zamanda feminist bir mücadeledir.  Azizi, Mohammadi, ve Moradi’nin infaz mahkumiyeti devlet şiddeti, cinsiyet eşitsizliği ve siyasi baskının bir kesişimi olduğunu vurgular ve bu idam cezası mahkumiyetlerini sonlandırmak için verilen mücadele adalet, eşitlik ve insan hakları için verilen bir mücadeledir.  Hem İran’daki, hem İran diasporasındaki hem de uluslararası ölçekteki feministler İran’daki idam cezasının kaldırılmasını talep etmeye devam etmeliler. İdam cezasını yasaklamak yalnızca yasal bir reform değil aynı zamanda daha insani ve umutlu yarınlara bir sözdür.

 Bu yazı 16 Nisan 2025 tarihinde Newpol’de yayınlanmıştır.

Yazar: Elahe Amani

Erişim: https://newpol.org/death-penalty-is-a-feminist-issue-in-iran/

Elahe Amani, Kadınların Kültürlerarası Ağı (Women’s Intercultural Network) başkanı, Toplum Arabuluculuk Ulusal Birliği (National Association for Community Mediation), Emerita, Kaliforniya Devlet Üniversitesi (California State University) gibi kuruluşlarda yönetim kurulusu üyesi, İran’da İnsan Hakları Aktivistleri’nin (HRA) aylık dergisi olan Peace Mark’ın kadın bölümünün editörüdür.

Dipnotlar:

  1. Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) 8 Nisan 2025’te İngilizce ve Arapça yayınladığı 2024’te Ölüm Cezaları ve İnfazlar raporu: https://www.amnesty.org/en/documents/act50/8976/2025/en/ ↩︎
  2. Kadın, Yaşam, Özgürlük ayaklanması İran’da Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle tutuklanması ve öldürülmesinden sonra Eylül 2022’de başlayan protesto eylemleridir. Tüm dünyada yankı bulan eylemlere dünyanın her yerinden kadınlar saçlarını keserek destek vermiştir. (ç.n.) ↩︎
  3. İran İnsan Hakları’ndaki (Iran Human Rights) makale: https://iranhr.net/en/articles/7263/ ↩︎
  4. Beluçlar: Pakistan, İran ve Afganistan ülkelerini kapsayan Güney ve Batı Asya’nın Belucistan bölgesine özgü, çoğunlukla göçebe ve pastoral yaşam tarzı süren bir etnik gruptur. (ç.n.) ↩︎
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation