Background

Çalışmayı Hayal Etmiyorsan Sosyalizm İçin Örgütlenmelisin

Çalışma fikrini yerden yere vuran ve hızla yayılan bir tweet, bireyci influencer kültürünü ve aylak zenginlerin yaşamını göklere çıkaran bir TikTok akımına dönüştü. Oysa çalışmanın angaryasından gerçek kurtuluş, kolektif eylemle ve kapitalizmin ötesinde bir dünya kurmakla mümkündür.

Bir güzellik uzmanı, 1950’lerde New York’ta kuaförlerin ve kozmetikçilerin çalışma koşullarını protesto eden bir yığın pankartın üstünde poz veriyor. (Irving Haberman / IH Images / Getty Images)

Dokuz-beş çalıştığın berbat işinden bıktın mı? Olması gerekenden fazla çalışıp takdir edilmiyor musun? “Hayalindeki iş”i unut, birisi için çalışmayı bırak ve onun yerine lüks seyahatler yapan bir influencer ol!

Aslında bambaşka bir anlamla viral olmuş bir tweet ile başlayan popüler TikTok akımının ana fikri bu. “Çalışmayı hayal etmiyorum” (“I don’t dream of labor”) ifadesi son yıllarda sosyal medyada her yerde karşımıza çıkıyor. Özellikle en dikkat çekeni, TikTok’ta @mrhamilton adlı kullanıcının yarı-İngiliz, yarı-Amerikan aksanını taklit ederek söylediği şu sözlerdi: “Canım, sana bunu defalarca söyledim, hayal ettiğim bir iş yok — Çalışmayı hayal etmiyorum”. Bu ses kaydı 51.400’den fazla videoda kullanıldı. Bu alıntı sıklıkla hatalı bir biçimde James Baldwin gibi isimlere atfedilse de, aslında bu, Twitter kullanıcısı @thetrudz’un 2019’daki şu tweet’iyle başlamış gibi görünüyor: “Benim ‘hayalimdeki iş’… çalışmamak. Çalışmak yok. Çalışmayı hayal etmiyorum.”

Kolayca anlaşılabileceği üzere bu ifadenin bir anlamı vardı: 2022’de rekor düzeyde 50,5 milyon, 2021’de ise bir yıl önceki rekoru takiben 47,8 milyon ABD’li işini bıraktı — “Büyük Çalışmadan Çekilme” (Great Resignation) dönemi. COVID-19 pandemisi özellikle düşük ücretli hizmet sektöründe işgücü piyasasını daraltınca, işçiler yalnızca daha fazlasını hak ettiklerini fark etmekle kalmadılar, bunları talep etmeye de başladılar. Ancak bu talepler kolektif örgütlenmeye dönüşmek yerine daha çok bireysel olarak iş değiştirme ya da daha yüksek maaş isteme olarak sonuçlandı.

Twitter’da “Çalışmayı hayal etmiyorum” virali, kapitalizmin arzularımızı nasıl şekillendirdiğine dair eleştirel anlamını korudu. Ancak bu ifade sosyal medyada hızla yayılan bir kulaktan kulağa oyunu ile kısa sürede bambaşka bir biçim aldı. TikTok kullanıcıları, bu sesi lüks seyahat vlog’larının ve tasarım marka alışveriş çılgınlıklarının arka plan müziği olarak kullanmaya başladılar; ‘Çalışmayı hayal etmiyorum’ sözü arkada çalarken, zenginliklerini sergiliyorlardı. Bu ifade; etkili ve çarpıcı bir antikapitalist eleştiriden, emeksiz zenginliği ve bilinçsiz tüketimi meşrulaştırarak kapitalizmin sonu gelmeyen büyüme arzusunu beslemek üzere kullanılan, neoliberal kapitalizmin en kötü aşırılıklarını meşrulaştıran bir söyleme dönüştü.

Sloganın bu şekilde değişmesi şaşırtıcı olabilir ancak insanların çalışmayı düşünmekten vazgeçip kaygısız ve lüks bir yaşam sürme arzusunu anlamak zor değil. İşçiler, kapitalist emek düzeninin acımasızlığını pandemi ile birlikte açıkça görmeye başladı. Ancak, ‘Çalışmayı hayal etmiyorum’ akımı, insanların sorunlarının temelinde kapitalist sömürünün yattığını fark etseler bile, çözümün kolektif eylem olduğunu anlamadıklarını gösteren talihsiz bir örnek.

Vivek Chibber’in son kitabı The Class Matrix’te (Sınıf Matrisi) öne sürdüğü gibi, Twitter ve TikTok gibi platformlarda ortaya çıkanlar da dâhil olmak üzere, değerler ve normlara ilişkin kültürel eğilimler çoğu zaman maddi ekonomik gerçekliklerin bir sonucudur. Kapitalizmde işçiler, hayatta kalabilmek için emeklerini bir ücret karşılığında satmak zorundadır; eğer bir iş bulamaz veya bir işte tutunamazlarsa yoksulluk, evsizlik ya da daha kötü sonuçlarla karşı karşıya kalırlar. Kolektif eylemin getireceği maliyetlerin ve risklerin rasyonel bir biçimde farkında olmak – örneğin işten atılma tehlikesi – işçilerin sömürüye razı olmalarına yol açar. Birçok kişi için en iyi seçenek, durumlarını bireysel düzeyde iyileştirmeye çalışmaktır; sendikalaşma ve sınıf temelli örgütlenme oranlarının tarihsel olarak en düşük olduğu bu durumda işçiler genellikle, kolektif olarak örgütlenmenin getireceği maliyet ve risklerin bireysel olarak yeni bir iş bulmanın ya da kendi işini kurmanın getireceği maliyet ve risklerden daha yüksek olduğunu düşünür.

Amerika Birleşik Devletleri’nde son dönemde Starbucks ve üniversite kampüslerinde genç işçilerin yürüttüğü yeni örgütlenme dalgalarına ve Michigan’daki çalışma hakkı yasalarının iptali gibi tarihsel kazanımlara rağmen sendikalaşma oranı hala rekor düzeyde düşük seviyelerde bulunuyor. Ancak Fransa’daki işçiler, “sessiz işten çıkma” yerine, hükümetin emeklilik yaşını artırma girişimine karşı haftalar süren genel grevler, protestolar ve ayaklanmalar başlattı. Bazıları bu farkı “Amerikan bireyciliği” ile açıklasa da, ABD tarihinde yer alan işçilerin kolektif çabaları farklı bir gerçeğe işaret ediyor. Chibber’ın dediği gibi: “Sınıf bilinci, sınıf örgütlenmesinin sonucudur” — çoğu kişinin sandığı gibi tersi değil.

Kapitalizm var olduğu sürece, yalnızca kapitalist sınıf “çalışmayı hayal etmemeyi” göze alabilir. Sadece bir avuç insan çalışmayı düşünmeden yaşayabilir; geri kalan büyük çoğunluk, ultra zenginlerin çalışmayı düşünmemesi için gerekli emeği sarf etmek zorundadır. “Çalışmayı hayal etmiyorum” akımına katılanların videolarında sergilenen tasarım çantaların ve lüks tatillerin olduğu dünya; o çantaları diken işçilerin, kahveleri hazırlayan baristaların, o zenginliği yaratan emekçilerin emeğiyle mümkün hale geliyor. Küçük bir azınlığın bu lüksü, kitlelerin sömürüsü pahasına var oluyor.

Hiçbir emek biçiminin olmadığı bir dünya muhtemelen mümkün değildir, en azından yakın bir zaman için mümkün görünmüyor. Ancak sosyalistler, daha az ama daha iyi çalışmanın olduğu bir dünyayı düşler: toplumsal olarak gerekli emeğin adilce paylaşıldığı, birilerinin kârı için kullanılan gereksiz emeğin ortadan kalktığı ve üretimle bölüşümün demokratik biçimde kararlaştırıldığı bir dünya.

Bahsedilen bu daha iyi dünyaya kavuşmak hepimizin emeğini gerektirir. Bu; bireysel olarak kendi hayatlarımızı başkalarının pahasına daha gösterişli hale getirmeye çalışmamız değil, bizi sömüren sistemlere karşı kolektif biçimde örgütlenmemiz gerektiği anlamına gelir. Her birimiz lüks seyahatler yapan influencerlar olamayabiliriz; ama hepimiz gelişen tabandan işçi hareketine katılabilir, işçilerin gücünü kitlesel boyutta bir dönüşüm için kullanabiliriz. Kapitalizmin sömürücü emek süreçlerini ya da zengin aylakların bencil zevk-ü safalarını hayal etmek yerine, herkes için daha güzel, daha adil ve daha özgür bir dünyayı hayal edebiliriz.

Caitlyn Clark, Amerika’nın en büyük sosyalist örgütü olan Amerika Demokratik Sosyalistleri (DSA) üyesidir. Çalışmaları Labor Notes, More Perfect Union gibi medya kuruluşlarında yayınlanmaktadır.

Bu yazı 1 Nisan 2023 tarihinde Jacobin dergisinde yayınlanmıştır.

Yazar: Caitlyn Clark

Erişim: https://jacobin.com/2023/04/tiktok-dream-of-labor-meme-socialism-organize-labor-movement

Çeviri: Özgür Genç
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Seda Bedestenci Yegâne, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation